🔍 Film İncelemeleri

Before Midnight (2013) – Film İncelemesi

Before Midnight Eleştirisi

Alper CengizBefore Üçlemesi‘nin son yazısıyla yeniden bizlerle

Céline, beline kadar sıyrılmış tek parça bir elbise ile yarı çıplak telefonla konuşuyor. Telefonun ucunda Jesse’nin eski karısından olan oğlu var. Her şey fazla gerçek. İsim ler *Nina ve Ella olan ikizleri doğurmuş. Basenleri genişlemiş. 40’lı yaşlarında, hayatın klasik yorgunluklarını yüklenmiş iki insan. Bir otel odasındalar. Biraz sonra beni yazmaktan vazgeçme aşamasına getiren bir tartışmanın içine girecekler. Zaten tüm gün boyunca sorunlarını konuşuyorlar. Hatta önceki filmlerdeki gibi yürüdükleri zaman bile. Mora yarımadasının yarattığı ambiyans dahi kurtarmıyor. Büyü yok, romantizm yok. Sadece sorunlar.

2013 yılında yayınlandığında değil ama yazarken 40’lı yaşlarda olmam tesadüf değildir belki diye düşündüm filmi seyrederken. İlk iki filmi kaç kere seyrettiğimi hatırlamıyorum. Ama bu film için ikinci. İnsan konduramıyor kendine hayatın getirdiklerini. Filmde geçen bir kaç cümle neredeyse benim düşüncelerimle aynı: gençken bir an önce yaşlanmak isterdim. Okul, iş yaşanacak onca şey çabucak geçsin ve daha bilge, daha huzurlu bir insana dönüşeyim derdim.  Öyle değilmiş. Jesse ile aynı fikirdeyim. Şimdi olsa bu aklımla zaman o kadar hızlı aksın istemezdim. Çünkü hayat ordusunu toplayıp üzerinden geçiyor insanın. Prangalar bağlıyor ayaklarına, ellerine. Ve değişiyor insan.

İşte o otel odasında bunu bas bas bağırıyor film. Üçüncü kez kapıyı çarpıp çıkan Céline hırsını alamamış bir şekilde yeniden içeri giriyor. ‘’Bu odada olan ne biliyor musun; galiba artık sana aşık değilim!’’ diyor. Ve çekip gidiyor. Jesse tek başına odada kalakalıyor. Yönetmen ilk iki filmde o büyülü anlara eşlik eden mekanları gösterir gibi, bu sefer Jesse’nin dağılmış suratını, kavgaya eşlik eden az önce çarpıp çıkılan kapıyı, şarap şişesini, bir yudum bile alınmamış dolu kadehleri, sevişilmemiş dağınık bir yatağı gösteriyor.

O laftan sonra ben gider miydim bilmiyorum ama Jesse, Céline’in yanına gidiyor. Celine’i ilk kez mahkeme duvarı gibi görüyoruz. 1994 yazında aşık olduğun adam benim diyor Jesse.  Ben aynı adamım. Pek oralı olmuyor Céline. Peri masallarının olmadığını ve gerçek hayatın kusursuz olmadığını duyuyorsunuz Jesse’den. Bu şekilde davranırsa her seferinde peşinden gelmeyeceğini, pes edebileceğini söylüyor. İşte orada bilindik bir sahne yaşanıyor. Céline kısa bir süre düşünüyor. Hatta bir an eli çantasına gider gibi bile oluyor. Ama gitmiyor. Aşkın bitip bitmediğini bilmiyoruz çünkü iş tatlıya bağlandıktan sonra Graham Reynolds’ın nefis bestesi eşliğinde perde kapanıyor.

Bir masal üçüncü bölümünde hayatın kendisine dönüşüp, çok gerçek bir tokat atıyor.

Sıcak bir yemek masasında farklı yaş gruplarından insanlar sohbet ediyorlar. Genç bir kadın soruyor: ‘’Sonsuz aşk fikri bizim için geçerli mi, merak ediyorum. Bir gün ayrılacağımızı biliyoruz.’’ Sevgilisi doğruluyor! Masadaki herkes hatta ilk iki filmde bizi romantizme sürükleyen ikili dahil fazla gerçek. Sanki trenden inenler onlar değilmiş gibi. Bir kişi hariç. Yaşını hayli almış Natalia, kaybettiği kocası Elias’tan bahsettiği o filme göre kısacık anda büyüyü yeniden masaya getiriyor. O gerçek insanların gözlerinde görüyorsunuz büyüye inandıklarını. Natalia’nın söylediklerinin gerçek olduğuna inanmak için sebeplerim var. Yaşadıklarımız, bizden alınanlar, değişimimiz kadar hissettiklerimizde gerçek. Aşk var. Hayal değil.

Hayatımız gündoğumu ve günbatımı gibi: ortaya çıkıyor ve kayboluyoruz. Öyleyse gece olmadan ne yaşanacaksa yaşanacak. Zaten film yaşlı hallerine göndermelerle dolu. O yaz kocaman bir hikayede minik bir kazadır ve belki  bir 9-10 sene daha beklersek… Neyse canım işte, siz enseyi karartmayın.

*İkizlerin isimleri Nina ve Ella. 2. film Nina Simone eşliğinde kapanıyordu hatırlatırım. Diğer isim ise Fitzgerald’a gönderme 😉

Paylaş
Yazar
Alper Cengiz