Malumunuz Mumya serisinin Tom Cruise ile dönmüş hali. Ortalığı kötü anlamda yakıp yıktı. Hatta illa da bir Mumya filmi izlemek istiyorsanız 1999 yapımı Brendan Fraser’lı The Mummy izleyin demişler her yerde. Benden söylemesi. Aynı zamanda Tom Cruise’un en kötü filmi olduğuna dair söylentiler de var. Söylenti değil hatta çarşaf çarşaf makale var.
Geçen gün Capitol’deki sinema gişesinde görünce “bu neymiş ya Jean-Pierre Jeunet yeni film mi çekmiş?” demiştim ki hiç alakası yokmuş. Breaking Bad’den tanıdığımız Aaron Paul da oynuyormuş başrolde. Mucizevi bir şekilde ölümden dönen çocuğun hikayesi anlatılıyor filmde. Dikkatimi çeken ilk şey Aaron’un kilolanması oldu.
Ölümden dönme demişken, hatta Louis Drax’nın 9.yaşamı demişken bir üst filmde, aklınıza hemen “kedi” geliyor değil mi? Bu dokuz canlı tüy topu varlıklar hakkında yurtdışında da oldukça ses getiren belgeseli çekmiş Ceyda Torun. İstanbul’un sokak kedilerine dair muhteşem bir proje. “rujum, rimelim, kedim” bloglarına taze kan.
Bu da yine klasik, her hafta olmazsa olmaz Türk filmlerinden. Burak Aksak’ın yazıp yönettiği absürt bir komedi. “Cinli film yapmalarından iyidir” şeklinde yorumlar almış malum sitelerde.
O kadar ama o kadar klişe duruyor ki anlatamam. Bu arada bu “bu hafta vizyona girenler” listelerinin objektif olması gerekiyordu galiba hatta künye vermeden direkt yorumlara girmiştim dur bakalım. Zaten afişini bulmak için adını bir aratayım dedim, ismi The Stakelander mı, The Stakenland II mi, The Stake Land mi hiçbir şey anlaşılmıyor.
Afişini klasik yabancı korku filmlerinden biri sandığım Türk yapımı korku filmiymiş. Burda -miş’li geçmiş zaman olarak yazıyorum çoğu şeyi çünkü takdir edersiniz vizyona giren her filmden tam kapsamlı haberdar olamıyorum. Açıklamasında “otoskopi” yani kendisine benzer bir varlık tarafından sürekli takip edildiğine inanma rahatsızlığına sahip bir kadının yaşadıklarına dair bir film olduğundan bahsedilmiş. Neymiş bu otoskopi diye araştırdım parapsikoloji sitelerinde kayboldum. Özetle aslında kendini dışardan görebilme yetisiymiş. Sanıyorum 1 ve 1 kendisini ve kendisini gören yansımasını temsil ediyor.
Tam sosyal medyada #kendisevdiğinietiketle şeklinde genç kardeşlerimiz tarafından sözleri paylaşılmalık bir film olarak duruyor. Korku-komedi-romantizm üçlüsü haftalık vizyona giren Türk filmlerinin romantik bacağını tamamlıyor.
Tatlı bir animasyon projesi. Sinema salonları önündeki cıvıldayan ve cozurtan kalabalığın sebebi olacaklardan. “bunların hepsi umarım benim gittiğim filme doluşmaz” diye üzülmesin, bu filme doluşacaklar. Bu arada “the swan princess” kod adlı baya bir film varmış. Bu da onların lacivertinden.
Bu da afişi Türk filmi etkisi yaratan yabancı filmlerden. Kadroda Türk olarak göze çarpan bir senarist İpek Zübert var. Aynı zamanda Ines adlı karakteri canlandırıyormuş. Buraya filmlerin saatini, yönetmenini bilmem nesini eklemiyorum çünkü zaten filmin adını yazınca arayıp bulursunuz ve muhtemelen buraya onun için gelmezsiniz. Yoksa gelir misiniz?
oBicimSinema iyi seyirler diler.