Yarı Türk, Yarı Avrupalı; Yarı Komik, Yarı Değil
Bu hafta vizyona giren, Ölümlü Dünya’nın yaratıcı ekibinin elinden çıkan Cinayet Süsü, büyük ihtimalle haftanın en çok gişe yapan filmi olacak. Ölümlü Dünya gibi güçlü ve komik bir filmden sonra yönetmenlik koltuğunda her filmde bir seviye atlayan Ali Atay, bu filmde de yıldız bir kadro toplamış tekrardan. Sorulması gereken soru ise ‘Bu muhteşem oyunculardan güçlü bir komedik performans çıkartabilmiş mi?’. Bu soruya cevabım hem evet hem de hayır. Başlıktan da anlayacağınız üzere bu film beni tamamen bir ikileme sokmuş durumda.
Bu filmi Ölümlü Dünya ile kıyaslamamak imkansıza yakın olacaktır. Bir önceki filme ton açısından benzer olan aynı yönetmen ve yaratıcı ekibin, herkes tarafından kıyaslama kurbanı olması kaçınılmaz olacaktır…
Ölümlü Dünya tonu çok net bir filmdi. Kara mizaha sahip bu tonu film boyunca istikrarlı bir şekilde sürdürmeyi başarmıştı. Açık olmak gerekirse, şu an düşündüğümde Karakomik Filmler’den daha iyi bir ‘kara-komik’ film olduğunu da söyleyebilirim. İşte Cinayet Süsü’nden bahsederken beni zor duruma sokan da bu durum. Bir sahnede cinayet masası ekibi, oğlu cinayete kurban gitmiş bir anneyle görüşürken arkada çalan ‘bakın, bu komik bir sahne’ müziği, seyircileri bu bilerek mi yapılmış diye sorgulamaya itiyor. Bazı karanlık anları komedi sahnesine dönüştürmeyi başaran film, bazı sahnelerde filmi ve hikayeyi ciddi görmemizi ve mesajını benimsememizi istiyor. Özellikle filmin finali, filmin kalanından komple ayrılmış ve seyircileri ciddiye alıp almaması konusunda bir çıkmaza sokmuştur. Film bu karanlık komedi tonunu başardığı zaman da bu tür filmleri çok başarılı bir şekilde perdeye yansıtan Avrupa sinemasından ilham alarak yapıyor ve bu sırada da bence Türk sinemasını hem hikaye hem de görsel açıdan geliştirmeye itiyor.
Karanlık Komedi vs. Absürt Komedi
Ali Atay’ın yönetmenliğinde, özellikle görsel komedisi ve karakterlerin komedi zamanlamasında olabildiği kadar karanlık ve ofansif İrlanda’dan Martin McDonagh veya absürt karakter komedisinde ustalaşmış Danimarkalı Anders Thomas Jansen ilhamlarını görmek mümkün. Ve bunu tamamen olumlu bir şekilde söylüyorum, Ali Atay bu alanda gerçekten iyi bir hikaye anlatıcısı olma yönünde ilerliyor. Ancak Ali Atay’ın burada kendi hikayesini ve tarzını zora soktuğu noktalar ise bazı sahneler olabildiği kadar ‘Türk’. Özellikle Dizdar (Feyyaz Yiğit) ve Asuman (Binnur Kaya) ikilisinin sahneleri Recep İvedik filmlerinden çıkmışçasına ‘anti-komik’ bir şekilde yazılmış ya da doğaçlama yapılarak oynanmış. ‘Bu garip anlar hızlı geçsin lütfen’ tebessümüyle izlenilen sahneler, bu tarz komedi filmlerini seven insanlar tarafından kahkahalarla karşılanabiliyor. Zevkler ve renkler diyelim…
Karakter Performansları
Performanslara gelince Cengiz Bozkurt ve Mert Denizmen onlara verilen materyal ve Ali Atay’ın verdiği yönetimle başarılı bir komedi performansı ortaya koyuyor. Feyyaz Yiğit ise filmin büyük çoğunluğunda sahnenin özünü algılayıp doğaçlamaya vurarak oynuyor, en azından öyle hissettiriyor. Binnur Kaya’yla kimyaları tutsa da film, karakterlerin yeteri kadar gelişmesine izin vermiyor. Ve, evet, en büyüğünü en sona sakladım: Uğur Yücel de bu filmde. Filmden sonra gözümün önüne Uğur Yücel’in Ölümlü Dünya’yı izledikten sonra Ali Atay’a: “Bir sonraki filminde oynarım ama beni çok yorma.” diyişi geldi. Dört erkek polisin bir laptopla geçirdiği sahne dışında Uğur Yücel’in karakteri herhangi bir kahkaha bile almadı. Hikayeye de etkisi yok denebilecek kadar az. Tabii bu zayıf ve önemsiz karakterin ne kadarı Ali Atay ve yaratıcı ekibinden ya da ne kadarı Uğur Yücel’in fikirlerinden çıktı, bilmemiz mümkün değil. Uğur Yücel, Başkomiser rolünde olsa da filmin (ve de ekibin) liderliğini Feyyaz Yiğit yapmış durumda.
Film, görsel ve kurgu gibi teknik açılardan gerçekten Türk filmi olarak görmek istediğimiz filmlerden olmuştur. Ancak komedi filmlerinde önemli olan sadece güldürmektir. Hiçbir komedi filminde her espriye gülünmese de bazı filmler bu yüzdeyi yükseklerde tutmuş ve bunu kaliteli şakalarla başarmıştır. Cinayet Süsü ise bazı anlarda bize görmekten bıktığımız Türk komedi filmleri gibi hissettirse de bazen görmeyi istediğimiz Avrupa karanlık mizahına az da olsa ayağını değdirmeyi başarmıştır.