Climax (2018) – Film İncelemesi

Gaspar Noé Cehennemine Hoşgeldiniz: CLIMAX

Konuk yazarımız İlker Akça’nın kaleminden

Arjantin asıllı Fransız yönetmen Gaspar Noé’nun son filmi Climax (2018) sakin bir tempoda başlayıp, ardından şiddetin giderek tırmandığı ve yarattığı cehennemin içine bizi sürüklediği bir film olarak karşımıza çıkıyor. Bir Gaspar Noé filmi izlemek en başta “bile bile tutsaklıktır” zira onun sineması duyguların naif bir şekilde okşandığı, ardında hüzünlü gözyaşları veya kocaman tebessümler bırakan cinsten olmuyor. Kendine has üslubu ile Büyülü Fenerde adının altın harfler ile yazılmasına vesile olan gişe başarısı değil, bir Gaspar Noé deneyselliği olmasında yatmakta. Climax, yönetmenin daha önceki filmlerinde üstüne basa basa ve çekinmeden en direkt şekilde izleyiciye sunduğu saf sinemanın temel öğelerini hiçbir şekilde abartmadan Psychedelic Cinema’da yerini alan bir film.

“Herkese Karşı Tek Başına’yı hor gördünüz. ‘Dönüş Yok’tan nefret ettiniz. ‘Boşluk’tan iğrendiniz. ‘Aşk’ı lanetlediniz. Bir de Climax’ı deneyin.”

Vizyona girmeden önce kendi instagram hesabından paylaştığı bir afiş ile böyle seslendi ilk olarak Gaspar Noé. Yarattığı cehenneme “deneyin” şeklinde davetiye çıkartması izleyici açısından altından kolay kalkılacak bir yapım olmadığını da buradan görmüş olduk.

Gerçek hikayeden esinlenerek çekilmiş olan Climax, 1996 yılının bir kış ayında Fransa da bir grup dansçının terkedilmiş bir okulda provalar sonrası düzenlenen partide içki ve uyuşturucu etkisinde kalarak kontrolden çıkmasını konu ediyor. Her ne kadar konu saf ve sade görünse de Gaspar Noé vizöründe bize aktarılan ve tanık olacağımız şey(ler) insanoğlunun kontrolden çıkmış çıldırışları ile başlayıp şeytanlaşma sürecine kadar uzandığı kinetik bir şölen sunuyor. Baştan belirtmek gerekirse bu devinim şöleni ruh-beden, iyi-kötü, güzel-çirkin değil, mekan- ışık, kamera-hareket şeklinde kendini gösteriyor.

“Varolmak geçici bir ilizyondur.”

Açılış (birinci bölüm), Lou’nun (Souheila Yacoub) karda ve kanlar içinde çığlık atması ile başlıyor. Bu genel olarak The Shining‘e gönderme diye nitelendirilmiş olsa da ileride tanık olacağımız olayların aslında bir şeylerin kötüye gideceğini yada orada cehennemin somut halinin yaşandığını gösteriyor ve ardından yaklaşık 10 dk sürecek dansçılar ile yapılan röportaj kısmı. Dans, İlişkiler, Korkular ve Uyuşturucu konusunda deneyimlerin ifade edildiği bu kısım kitaplar ve filmler ile çerçevelenmiş bir televizyondan aktarılıyor. Gaspar Noé Climax’i bir kitap olarak ele alırken alt metin şeklinde kadraja aldığı bu plan nelere selam göndermiyor ki. Possession’dan (Andrzej Żuławski – 1981 psikolojik korku drama filmi), Vibroboy’a (Jan Kounen – 1994) Suspiria’dan (Dario Argento – 1977 korku filmi) Salo ya da Sodom’un 120 Günü’ne (Pier Paolo Pasolini – 1975 dram/sanat filmi).

Ve en dikkat çekici iki kitap: bunlardan biri Gaspar Noé’nun en çok sevdiği film olan Taxi Driver (Richard Elman kaleminden kitap şekilde görüyoruz) diğeri ise Suicide, mode d’emploi ( Claude Guillon’un kaleme aldığı intihar el kitabı). Tüm bu eserler ile bezenmiş açılış bize gerçekten de Climax’in nasıl okunması gerektiğini ifade ediyor. Röportaj, insanoğlunun varolma potansiyeli içinde herhangi bir baskı altında kalmadan sıradan düşünceler, olağan planlar, sade diyaloglar ile akıp giderken burada içimize işleyecek herhangi sıkıcı bir durumla karşılaşmıyoruz. Zira tehlike röportajın arka planda kalmış gizli mesajlar ile başlıyor. Bu sahne filme her ne kadar son dakika eklenmiş olsa da Gaspar Noé kıvrak zekalığı daha açılışta kendini gösteriyor. “Varolmak”, bu yönetmenin bütün filmlerinde gördüğümüz bir kavram. Dion Fortune’in  Kozmik Doktrin’nin de saf varoluşu ‘Tezahür Etmemiş Olan” olarak görürüz. Ona göre her şeyin başlangıcı bir kaynaktır. Henüz tezahür etmemiş olan bu kaynak özdür, saftır ve sürekli olandır. Geri kalan her şey bir illüzyondan ibarettir. Gaspar Noé’nun buradan yola çıkarak izleyici ile empati kurmadan gösterdiği bu röportaj, insan beyninin gizli kalmış düşüncelerini değil, bir kurmaca ile (düşünce bağlamında) ne kadar “kandırmaya” müsait olduğunu dile getiriyor. Dikkatle izlenmesi gereken bu bölüm bize hem cehennemin anahtarını sunuyor hem de Noé’nun provokatör duruşunu anlamamızı sağlıyor. Unutmamak gerekir ki ilk dakikalarda tanık olacağımız şeyler yalın Gaspar Noé röportajı oluyor ve bölüm “Bir Fransız filmini gururla sunarız” şeklinde sonlanıyor. Henüz cehenneme giriş yapmadık. Tek mekanda geçen hikayenin tanıkları olarak elimizde yer yer bedenimiz ile oynayacak yer yer düşüncelerimiz ile alay edecek yer yer insanın vahşileşmesine, çirkinleşmesine, yozlaşmasına neden olacak dürtülerin kapısını yani o cehennemin anahtarını taşıyoruz. Röportaj bitimi sonrası Cerrone – Supernature (Eylül 1977 – Disko) parçasının yeniden yorumlanmış şekli eşliğinde şahane bir koreografi ve kamera hareketleri. İzleyicinin film sonrası en çok beğeni aldığı bu kısımda Gaspar Noé bizi ileride başlayacak olan “acı çektirme”ye hazırlıyor.

“Doğum sıra dışı bir deneyimdir.”

Kırmızı rengin hakim olduğu klostrofobik atmosfer içinde, oyuncuların arasında geçen ve sinemada Gaspar Noé tarzından başka alışık olmadığımız diyaloglar, problemli kişilerin henüz ayıkken – özellikle erkeklerin-  ne kadar acımasız bir varlık olduğunu gösteriyor. Sangria (meyveli bir şarap kokteyli) yudumlayan bu gençler henüz sangria içine katılan LSD den  (Liserjik asit dietilamid) haberdar değiller – biz de şimdilik bunu kimin yaptığını bilmiyoruz ta ki son sahneyi görene kadar-  Gaspar Noé tam da bu kısımda yer alan diyalogları her ne kadar günlük yaşantımızda şaka ile kullandığımızı söylese de, gerçekte insanoğlunun nasıl bu kadar çirkinleşebileceğini ve bunu gerçekleştirmek için herhangi bir şeye gerek duyulmadan yaşamın içinde varolan ufacık bir “illüzyon” ile sunabileceğimizi gösteriyor zira uyuşturucu etkisini şu an göstermiyor. Selva ( Sofia Boutella) insanlardaki garip ve akıl almaz durumu ilk keşfetmeye başladığında bunun uyuşturucu etkisi olduğunu dile getiriyor ve Gaspar Noé cehennemi bundan sonra sahne alıyor.

Kibirli erkekler karşısında çaresiz kalan kadınların, uyuşturucu etkisi ile normal seyrinde başlayan bir partiyi anarşi ve saykodelik krizin merkezine nasıl taşıdığını kısmen sinirlerimiz ile oynayarak kısmen duyguların nasıl kaosa sürükleneceğini gösteren Climax her kitlenin hoşuna gidecek tasvirler sunmuyor.

Gaspar Noé, Neokorteks ve Limbik sistem arasındaki mekik dokumayı iyi analiz eden bir yönetmen. Kuşku yok ki izleyiciyi rahatsız etmede en severek kullandığı şey bu. Nerede aykırılık, sapkınlık, aşırıya kaçma varsa bunların en uç noktalarını alıp bir sentez içinde bize sunuyor. Noé seyirci ile diyalog kurmaktan kaçınan bir yönetmen. Bizden istediği, verdiği şeylerin esaretinde bizi hipnoz etmek için kullandığı yöntemlerin potasında erimemizi sağlamak. Uzun sekanslar, geniş açılar, tepe (üst) çekimler, dönen kamera, mekan, ışık bakımından her yönüyle başarılı, fakat hikaye ve işleyiş konusunda her kitlenin seveceği şeyler barındırmıyor. Gaspar Noé sinemasını ve kendisini tanımak anlamında bu film geri planda kalsa da Noé’dan obiçim bir film Climax.

Paylaş
Yazar
Konuk Yazar