Nolan’ın filminde de başarılı bir şekilde incelediği II. Dünya Savaşı sırasında gerçekleşen Dunkirk’teki tahliye hikayesi, modern İngiliz tarihinin en ünlü olaylarından biri olacak bir hikayenin başkahramanı olan askerler henüz Dunkirk sahiline girmeden önce başlamıştı.
Hikaye 10 Mayıs 1940’ta Almanya’nın Hollanda’ya saldırmasıyla başlıyor ve peşi sıra Fransa-Belçika sınırı hava saldırıları, paraşüt atlamaları ve yer saldırıları ile devam ediyor.
Filmin de ana konusu olacak hamle, herhangi bir Alman saldırısının Fransız-Alman sınırı boyunca bir takviye olan Maginot Hattı‘nda olacağını düşünen Müttefikler kuvvetlerine sürpriz oluyor. Aynı zamanda bazı Almanlar için de bir sürpriz oluyor, çünkü Alman ordusu tahliyeyi önleyecek kapasiteye sahipken, Nazi diktatör Adolf Hitler‘in yazılı olarak ilan etmediği, hatta kimileri tarafından “stratejik bir hata” olarak görülen son derece kritik bir son dakika kararı ile Almanlara”dur” emri veriliyor.
Belçika ve Hollanda o kadar kötü saldırıya uğruyor ki teslim olmaya zorlanıyorlar ve Fransa’daki İngiliz birlikleri de Alman kuvvetlerinin saldırılarıyla suya itiliyor ve Fransa’nın Dunkirk limanında dönüşü olmayan bir noktaya kadar gelip sıkıştırılıyorlar. Aşağıdaki haritadan birliklerin sıkıştırıldığı küçük dar alanı ve Dunkirk sahilini görebilirsiniz.
Adayı korumak ve savaşa devam edebilmek için yaklaşık 400.000 askerin hayatta kalabilmesinin tek yolu ülkeye geri getirilmelerinden geçiyor. Başarısız olunması durumunda İngiltere Hitler’e teslim olmak zorunda kalabilirdi ve Almanya Avrupa’ya egemen olurdu.
400.000 çaresiz asker İngiltere’ye geri dönmeyi umuyordu fakat lojistik bir problem vardı: Dunkirk’teki plaj Kraliyet Donanması’nın büyük gemilerinin giremeyeceği kadar sığdı ve askerlere ulaşması zordu. Winston Churchill, yüzebilen, denizde gidebilen her şeyin Dunkirk’e gitmesini emretmiş, oradaki askerlerin İngiltere’ye dönmesi için ülkede seferberlik çağrısı yapmıştı. Zaten son derece zor ve can sıkıcı olan bu durumu, sanki vaziyet yetmiyormuş gibi bir de Alman Luftwaffe‘nin hava saldırısı tatsızlaştıracaktı.
Bu arada bir yandan da ağırlık problemi vardı. Küçük gemiler içinde ışık tutabilmek için birlikler silahlarını, tanklarını, topçu silahlarını vb. mühimmatlarını geride bırakmak zorunda kaldılar. Böylece tekneler aşırı yüklenmemiş olacaktı. İngilizlerin Dunkirk sahilinde hazırlıksız yakalandığına dair mit de arkalarında bıraktıkları cephanelerin kalitesine şaşıran Alman askerlerinin tepkisiyle çürümüş oluyor.
Operasyonun “mucize” olarak adlandırılması ve anılmasının sebebi aslında 30-40 bin kişinin kurtarılması beklenirken 26 Mayıs’tan 3 Haziran 1940’a kadar yaklaşık bir haftalık süreçte 300.000‘den fazla askerin kurtarılmış olmasıdır.
Bu etkileyici sonuç, İngiliz Kanalı’nın derinliklerine demirleyen savaş gemilerine, askerleri sağ salim getiren 1500’e yakın tekne (birçoğu serbest tekne ve balıkçılık teknelerinden oluşuyordu) sayesinde elde edildi. İmparatorluk Savaşı Müzesi‘ne göre, adını bir zamanlar operasyonu yöneten personelin bulunduğu odada kullanılan jeneratörden alan “Operasyon Dinamo” bir başarıydı.
Geri çekilme sonrasında dönemin Birleşik Krallık Başbakanı Winston Churchill, en ünlü konuşmalarından birini 4 Haziran 1940’da Parlamento’da yayınladı ve İngilizlere büyük bir moral ve umut kaynağı oldu:
“Bayrağı yarıya indirmeyeceğiz ve başarısız olmayacağız. Sonuna kadar devam edeceğiz. Fransa’da savaşacağız. Denizlerde ve okyanuslarda savaşacağız. Güvenle büyüyen gücümüzle ve havada artan gücümüzle savaşacağız. Bedeli ne olursa olsun, Britanya’yı savunacağız. Kumsallarda savaşacağız. İniş alanlarında savaşacağız. Sahada ve sokaklarda savaşacağız. Tepelerde savaşacağız. ASLA TESLİM OLMAYACAĞIZ!”
Churchill’in ve İngiliz Hükümeti’nin, Fransız birliklerinin kurtarma çabalarında oynadığı kritik rolü çok önemsemediği düşünülürken, eleştirmenler filmde de yeterince prim verilmediğini belirtiyor. İzleyip göreceğiz. İngilizlerin ne yazık ki ordu tahliye edilirken Almanlar karşısında hayatlarını kurtarmak için yardım eden Fransız ordusunun emeğini hiçe sayma durumu var.
Yine de, yaklaşık 80 yıl sonra, “Dunkirk Ruhu”, bizdeki Çanakkale Zaferi gibi İngiliz kültürünün bir mihenk taşı olmaya devam ediyor.