Jane Austen’in ( 1775- 1817) aynı adlı romanından uyarlama olan EMMA.(2020), Eleanor Catton tarafından kaleme alınmış ve Autumn de Wilde tarafından yönetilmiş yılın dönem filmleri arasında yerini alacak bir yapım. Başrolde ise Split (2016), Glass (2019) filmlerinden tanıdığımız Anya Taylor – Joy yer alıyor. Autumn de Wilde’ın bu ilk uzun metraj sinema filmi deneyiminde evlilik ve sosyal statü temasını bolca görüyoruz. Fakat bu kadraj çok eğlenceli olmuyor.(!)
Daha önce bu roman ile karşılaşmamış bir izleyici için açılıştaki bu söz “evet güzel şeyler ile karşılaşacağım” şeklinde içsel konuşma yaratabilir. Karşılaşmış olanlar ise, okuduklarının görsel şöleni için büyük bir haz alma heyecanına başlangıç olarak nitelendirebilirler.
Emma Woodhouse, varlıklı bir aileden gelen, zeki, güçlü, şaşırtıcı bir karakter ve herkeste olduğu gibi onun da kusurları var. Hayatının içinde bulunan insanlar onun için bıçak gibi keskin şekilde ikiye ayrılıyor: bir tarafta kendi egemenliğinde tuttukları, diğer tarafta özellikle kültür konusunda kendini yakın hissettikleri.
Mürebbiye olan Bayan Taylor, (Gemma Whelan) evlenme kararı alır. Bu Emma için üzüntü vericidir çünkü kardeş / anne gibi gördüğü Bayan Taylor’ı kaybetmek istemiyordur. Emma’nın kusuru, insanları yönlendirmesi ve bunu isteyerek yapması ve bundan keyif almasıdır. Bay Woodhouse (Bill Nighy) ise bundan şikayetçidir. Bay Woodhouse sempatik, ilginç takıntıları olan ve diğer kahramanlarda karşılaştığımız kızlarının evlenmesi için mücadele edenlerin aksine kızı Emma’nın evlenmesini istemeyen bir baba. Bayan Taylor’ın yokluğu karşında üzüntü duyan Emma, utangaç olmayan ve ona şirin gelen Harriet Smith (Mia Goth ) ile tanışır. Emma ile Harriet arasında gelişen sıkı arkadaşlık ise Bay Knightley (Johnny Flynn) için endişe verici olacaktır. Bay Knightley, Emma’yı açıkça eleştiren, kusurlarını dürüstçe söyleyen, gerçekte bunu yaparken endişe içinde olan bir karakter. Diğer karakterler ise Emma için potansiyel talip gözüyle bakılan zeki, aynı zamanda sorumsuz olan Frank Churchill (Callum Turner), Emma karşısında rakip olarak görülen Jane Fairfax (Amber Anderson ), bizi Harriet ve Emma arasında git gellere sürükleyen Bay Elton (Josh O’Connor). Ve tüm bu yan karakterler içinde yer alan Emma.
Anya Taylor – Joy (Emma) nasıl içinden çıkılamaz bir Emma ile karşılaşabileceğini biliyor muydu acaba?
Dönem filmleri pek çoğumuz için sinema adına heyecan barındırır. Konu hangi şekilde olursa olsun mekan, kostüm, ışık, müzik gibi bileşenlerinin en uygun ve en akıcı şekilde olmasını isteriz. Oyuncunun bu bileşenler ile güçlü bağlar kurmasının ardından bize düşen arkamızı yaslanıp seyir zevkinin tadını çıkartmaktır. Uyarlama veya esinlenme olmayan senaryolar için bu bağlar yanında bir avantaj vardır ki o da bilinmedik hikaye peşinde koşan bizlerin bilinmedik karakterler içinde kaybolmamızda yatar. Autumn de Wilde başrol oyuncu seçimini Anya Taylor – Joy üzerinden seçerken 200 yıldır okunan bir romanın ender karakteri arasında bizi nasıl sürüklemek istedi tam kestiremedim fakat akıcı bir şekilde başlayan Emma temposu giderek yavaşlamaya başladı. En can alıcı sekansların tam içinde yer alınacak zamanda aniden kesmeler ile gelen izleyicide oluşturduğu dağınıklık, Anya Taylor’ın gittikçe düşen performansı yanında mekanların geniş bir şekilde kullanılmaması, sahne ile bütünleşemeyen müzikler (geleneksel halk müzikleri başka şekilde kullanılabilirdi), konuları çok hızlı bağlayan kurgu, gereksiz uzunluktaki dans ile Autumn de Wilde’ın sürekli çekmiş olduğu klipler yüzünden verdiği alışkanlıkları film boyunca görmekteyiz. Film boyunca en keyif alınan kısım göze çarpan Mia Goth, Johnny Flynn oyunculuğu ve garip şekilde Anya Taylor karşında baskın şekilde yer etmesi. Komedi ve dram türünde yer alan filmin komedi kısmı ise tamamen Bill Nighy ile beraber Gemma Whelan üzerine yüklenmiş şekilde.