Ben de şu aralar herkes gibi karantina günlerimi Twitter’da korku içinde ve endişelenerek, Instagram’da ‘challenge’lara katılmaya çalışarak ve dürüst olmak gerekirse hiçbir şey yapmayarak geçiriyorum. Ancak yaptığım başka bir şey daha var: Film izlemek.
Yeni çıkanları, eskilerden kaçırdıklarımı, en sevdiğim filmleri, en ufak ilgimi çekmeyen filmleri bile açıp izliyorum. Sonuçta, hepimiz için zamanımızı geçirecek bir uğraş gerekiyor. Benim de panzehirim sinema. Ve eminim birkaçınızın zaman geçirmek için edindiği uğraş ise Netflix’te ne izleyeceğim düşüncesiyle dakikalarca kapak resmi, ismi ve o 2 cümlelik konusu ilgi çekici gelen bir film aramak. Ben de aynı sorundan muzdarip durumdayım fakat hani bazen Netflix’i açıyor ve karşınıza ilk çıkan filmi izlemek için atılıyorsunuz ya, işte ben bundan da muzdaripim. Konusunu, yönetmenini, oyuncularını, hatta hangi ülkenin filmi olduğunu bile bilmeden direkt açıp izlediğim filmler de oldu. Ve şans eseri en son bu şekilde izlediğim iki film de İspanyol filmleri olarak karşıma çıktı. Ve şans eseri ikisini de bir hayli beğendim ancak filmler bittikten sonra bir tatmin hissine kapılamadım. Nedenini düşündüm. Filmlerin hikâyeleri ilgi çekiciydi, oyuncuların performanslarının her biri muazzamdı, sinematografisinde hiçbir sıkıntı yoktu, müzikler yerinde kullanılmış ya da yeri geldiğinde kullanılmamıştı… Peki neden hala izlediğim filmlerin beni mutlu ya da tatmin etmediğini hissediyordum?
Çünkü filmlerin, bittiklerinde beni mutlu ve tatmin etmesini arıyordum ve bekliyordum. Ancak bu filmler böyle değildi, bu filmler sizin istediğinizi umursamıyordu, bu filmlerin tek bir vizyonu vardı ve seyircinin beklentilerini karşılamak niyetinde değildi. Bu filmler, İspanyol filmleriydi.
Biliyorum, son cümle çok dramatik oldu ama açıklamama izin verin. Her ülkenin ve her kültürün belirli dönemlerde belirli sinema akımları olur. İtalya’da 1930-40’larda neorealizm vardı, daha sonra Fransız Yeni Dalgası oluştu, daha öncesinde Alman ekspresyonizmi vardı, vb. Bu dönemler, o yıllarda o ülkede çıkan ya da yapılan her filmi tanımlamıyor, evet, fakat bu dönemin ismini duyduğunuzda o dönemde tam olarak nasıl filmler çıktığını hayal edebiliyor ve gözünüzün önüne getirebiliyorsunuz. Bunu da belki de hepimizin rahatça anlayabileceği bir örnekle açıklayabilirim: Türkiye’de “Yeşilçam dönemi” denilince aklınıza belki de hayatınızda hiç ‘Yeşilçam’ filmi izlememiş olsanız bile bir ‘Yeşilçam’ filminin özellikleri geliyor, değil mi?
2000’ler ve sonrasında da görebildiğim ve izleyebildiğim kadarıyla bir İspanyol döneminden geçiyoruz. Özellikle Pedro Almodóvar ve Alejandro Amenábar sayesinde başlayıp, yavaş yavaş büyüyen bu dönemin önce birkaç özelliğini sayıp daha sonra da örneklerini vermek istiyorum:
Benim naçizane gözlemlediğim özellikler bunlar. Şimdi sıralayacağım örnekleri izlediyseniz bu özelliklere sahip olduklarını göreceksiniz. İzlemediyseniz de lütfen hemen izleyin, hepsi başlı başına güzeldir ve merak etmeyin, burada okuduklarınızla hiçbir spoiler yemiş durumda değilsiniz. Bunu size yapmam 🙂
90’ların sonu 2000’lerden başlayarak baktığımızda burada da birkaç kategoriye ayırabiliriz:
Bazen gerçekçilikten uzaklaşabilen korku ve gerilim filmleri:
Dram, gizem ve gerilimi sıkıntısız bir şekilde harmanlayıp karanlık tondan çıkmayan filmler:
Farkındaysanız, bu filmlerin aralarında ‘Hollywood filmi’ diyebileceğimiz İngilizce olarak çekilen filmler de var. Ancak filmler, bir Hollywood bütçesi ve yıldız oyuncularla yapılmış olmalarına rağmen vizyonundan şaşmıyor ve benim görüşümde bu akıma ortak oluyor. Akım demişken, her akımın bir isme ihtiyacı var, değil mi?
Buna da ‘Oscuro Moderno Español’ yani ‘İspanyol Modern Karanlık’ akımı ve dönemi diyelim o zaman.
Eğer şu aralar siz de ‘yeni bir şeyler izlemek istiyorum ama ne izleyeceğimi bilmiyorum’ diyorsanız, bu yazıda size belki bildiğiniz, belki de bilmediğiniz 13 film önermiş oldum. Ve bu 13 film sadece, yaklaşık 20 senelik bir dönemi kapsıyor. Her sinema döneminden, her akımdan ve her ülkenin veya kültürün sinemasından keşfedilmeyi bekleyen yüzlerce, binlerce film var. O yüzden siz de evde kalın ve keşfedin.