🌿 En İyi Festival Filmleri

41. İstanbul Film Festivali’nde İzlemeniz Gereken 21 Muhteşem Film

İstanbul Film Festivali 2022 Programı Seçkisi

8-19 Nisan 2022’de gerçekleşecek İstanbul Film Festivali 2022 programı açıklandı ve merakla beklediğimiz 21 filmi sizler için derledik.

Tumbbad (2018)

Rahi Anil Barve’nin, Marati yazar Narayan Dharap’ın Aaji öyküsünden esinlenen Tumbbad filmi, Bollywood yapımı doğaüstü korku filmlerinden çok farklı. Bölgedeki bir toprak sahibinin gayrimeşru oğlu olan Vinayak yıkık dökük, tarihi Tumbbad köyünde yaşamaktadır. Bulmayı saplantı haline getirdiği atadan kalma hazineye dair sırrı, lanetlenerek yüzyıllardır Araf’ta yaşamla ölüm arasında sıkışıp kalmış bir cadı olan ninesinin bildiğinden şüphelenmektedir. Ninesini kandırarak öğrendiği sır, onu sadece servete değil, öbür dünyadan kötücül bir güce de ulaştıracaktır. Film, Hinduların Bereket Tanrıçası ile açgözlü oğlu Hastar’a dair lanetli servet mitine yeni bir şekil veriyor.

Avec amour et acharnement (2022)

İngilizce adını (Fire) Tindersticks’in film için besteledikleri parçadan alan Bıçağın İki Yüzü, tutkulu bir aşk üçgenini konu alıyor. Üçgenin üç köşesinde Fransız sinemasının üç dev oyuncusu var: Juliette Binoche, Parisli radyo programı sunucusu Sara rolünde; emekli spor yıldızı sevgilisi Jean rolünde Vincent Lindon; Sara’nın Jean uğruna terk ettiği eski sevgilisi François rolünde de Grégoire Colin. Bir sabah Sara ile François’nın yolları kesişir. Sara, hayatının aniden değişebileceği hissine kapılır ve sonrasında işler çığırından çıkar. Claire Denis ile Christine Angot, filmin senaryosunu Angot’un romanlarından biri olan Un tournant de la Vie’yi uyarlayarak yazdı; ikili 2017’de Let the Sunshine In / İçimdeki Güneş filminde de işbirliği yapmışlardı.

The Blind Man Who Did Not Want to See Titanic (2021)

Kör bir adamın perspektifinden çekilmiş, etkileyici, mizahi, sıcacık bir film; sevdiği kadına kavuşmak için türlü badireler atlatmak zorunda kalan bir adam hakkında sıra dışı bir aksiyon gerilim. Tekerlekli sandalyeye mahkûm, engelli ve kör sinema tutkunu Jaakko, meşhur Titanik filmini seyretmeyi inatla reddeder. Uzakta yaşayan büyük aşkı Sirpa aldığı bir haberle sarsıldığında, acilen onun yanına gitmeye karar verir fakat bunun için yolculuğunun beş aşamasında beş yabancının yardımına muhtaçtır: Evden taksiye, taksiden istasyona, istasyondan trene, trenden taksiye ve taksiden de nihayet Sirpa’ya… 2017 tarihli filmi Armomurhaaja / Öldürücü ile izleyicilerin ilgisini çeken yönetmen Teemu Nikki, başrolü MS hastası olan eski dostu Petri Poikolainen’e veriyor.

Vortex (2021)

Gaspar Noé’nin önceki filmleri gibi prömiyerini yine Cannes’da yapan Vortex hayata, yönetmenin kendi ölümlülüğü üzerine de düşündüğü son derece kişisel bir pencereden bakıyor. Gaspar Noé’nin kıl payı ölümden döndüğü bir beyin kanaması atlatıp
pandemide de Covid’e yakalanmasının ardından gerçekleştirdiği bu projede, “her yaşam formunun kendi tünelinde yaşadığını” anlatmak üzere bölünmüş ekran tekniği kullanılıyor; filmdeki iki kameradan birinin arkasında bizzat kendisi yer alıyor. Dario Argento’nun başrolünü paylaştığı film, yaşlılık ve bunamadan mustarip sevgi dolu bir çiftin son günlerine odaklanıyor. Gaspar Noé filmini “yüreklerini yitirmeden önce akıllarını yitiren tüm insanlara” adıyor.

C’mon C’mon (2021)

Olağanüstü performanslarıyla dokunaklı, insanın içini ısıtan bir yol hikâyesi sunan Yaşamaya Bak, kendilerini bir anda Los Angeles’tan New York’a, oradan da New Orleans’a seyahat ederken bulan radyo muhabiri Johnny ile küçük yeğenini ülke boyu süren bu yolculukta izliyor. Johnny’yi canlandıran Joaquin Phoenix’e, Transparent ve Girls adlı dizilerdeki rolleriyle üç Emmy adaylığı bulunan Gaby Hoffman da eşlik ediyor. Reklam ve klip yönetmeni, yazar, grafik tasarımcı Mike Mills’in Thumbsucker / Başparmak (2005) ve Beginners / Yeni Başlayanlar adlı filmleri, geçtiğimiz yıllarda İstanbul Film Festivali programında yer almıştı.

The Wolf House (2018)

Kurt İni, Şili’nin güneyinde, fanatik bir Alman tarikatından kaçarak bir eve sığınan küçük Maria’nın öyküsünü anlatır. Kendisini karşılayan iki domuz o evin tek sakinleridir. Rüyalardan fırlamış gibi olan ev Maria’nın duygularına göre tepki verir, fakat hayvanlar yavaş yavaş insana dönüşürken ev de kâbus gibi bir dünya hâline gelir. Öykünün esin kaynağı, Şili’nin tümüyle izole bir bölgesinde kurulmuş Colonia Dignidad’dır (Haysiyet Kolonisi). Koloninin lideri olan Alman firari Paul Schäfer, cemaatinin üyelerine tecavüz eden bir pedofildi; Nazi savaş suçlularını barındırıyor ve Pinochet’nin desteği karşılığında muhaliflere işkence ediyordu. Kurt İni, derinden sarsılmış küçük bir kızın bakış açısından Üç Küçük Domuzcuk masalını yeniden yorumluyor.

Nitram (2021)

Snowtown, Macbeth ve True History of the Kelly Gang / Kelly Çetesinin Gerçek Hikâyesi ile tanıdığımız Justin Kurzel’in son filmi Nitram, Avustralya tarihinin en kanlı olaylarından Port Arthur Katliamı’nın öncesini, “böyle bir şeyi kim yapar?” sorusundan yola çıkarak silahsızlanma mesajını iletmek için, katliamı gerçekleştiren kişinin bakış açısından aktarıyor. Jones’un canlandırdığı “Nitram”, annesi ve babası dışında toplumdan kopuk, uyumsuz, yalnız ve küskün bir hayat sürdürürken içine kapalı, çok zengin bir kadınla arkadaş oluyor. Ancak, bu tuhaf yakınlığın feci sonu, Nitram’ı ve etrafındakileri felaketlere sürükleyen yolun başlangıcı oluyor.

Clara Sola (2021)

Kırk yaşındaki Clara’nın Tanrı’yla arasında özel bir bağ olduğuna inanılmaktadır; Clara bir “şifacı” olarak köyüne umut verirken, doğayla olan ilişkisinde huzur bulur. Clara’nın yıllarca annesi yüzünden baskılanan cinsel arzuları, yeğeninin genç erkek arkadaşına ilgi duymasıyla hareketlenir. Bu yeni uyanan güç Clara’yı daha önce keşfetmediği yerlere götürerek, hem fiziksel hem mistik hem de sosyal sınırları aşmasını sağlayacaktır. Kosta Rika’nın Oscar adayı olan Clara Sola, 2021 Cannes Film Festivali’nin Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde dünya prömiyerini yaptı.

Incredible But True (2022)

Quentin Dupieux’nün Le daim / Deri Ceket ve Au poste! / Karakol’u, hınzır mizah yaklaşımları ve dingin tarzlarıyla izleyiciyi etkilemişti. İlk gösterimini 2022 Berlin Film Festivali’nde yapan bu yepyeni çılgın komedideyse Dupieux, Réalité / Gerçeklik’in başrol oyuncusu Alain Chabat’la yeniden bir araya geliyor. Film, sessiz bir banliyöye taşınan Alain ile Marie’yi mercek altına alıyor. Emlakçıları onları uyarmış: “Bodrumda bir şey var, hayatınızı sonsuza dek değiştirebilir.” Nitekim, yeni evlerinin kilerindeki gizemli tünel hayatlarını altüst ediyor.

Coma (2022)

Ergen bir gencin özel bir gücü vardır: bizi rüyalarının içine sokabilir… isterse de kâbuslarına sokabilir. Bu ergen odasına kapanmıştır, dış dünyayla tek ilişkisi sanaldır. İnsanı rahatsız eden gizemli YouTuber Patricia Coma’nın rehberliğinde
hayallerle gerçeklik arasında gidip gelmeye başlar. Pandemiye dair şimdiye kadar yapılmış en inandırıcı ve etkileyici filmlerden olan Bertrand Bonello’nun bu son filmi, pandemiyle sokağa çıkma yasaklarının tetiklediği sosyal ve ekolojik kaygıları amansızca özümsüyor ve yansıtıyor. Neredeyse soyut bir karışık teknik deneme fantezisi olan film, Bonello’nun kızına yazdığı film mektuptan ve filozof Deleuze’ün “asla başka birinin rüyasına girme, tehlikeli olabilir” sözünden esinleniyor.

The Innocents (2021)

Bu yıl Oscar’a aday olan Dünyanın En Kötü İnsanı dahil birçok filmin senaryosuna imza atan Eskil Vogt’un yönettiği son filmi Masumlar, dünya prömiyerini 2021 Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümünde yaptı. Yetişkinler için, çocukların dehşet verici gizli dünyalarına bir yolculuk vaat eden Masumlar, Kuzeyin aydınlık yaz mevsiminde geçiyor ve büyüklerin bakmadığı, görmediği anlarda dört çocuğun oyun oynarken karanlık, doğaüstü güçlerinin ortaya çıkıp gizemli ve ürkütücü olaylara yol açmalarını anlatıyor.

Hatching (2022)

12 yaşındaki Tinja’nın annesinin tek derdi, çevresine mükemmel bir aile imgesi sunmaktır, zavallı Tinja ise onu memnun etmek için ne gerekiyorsa yapmaktadır. Bir gece Tinja tuhaf bir yumurta bulur. Onu saklar, sıcak tutar, ona hep iyi bakacağını söyler. Ancak sonunda yumurtadan kimsenin hayaline sığmayacak bir şey çıkacaktır. Fevkalade yaratıcı bir body horror örneğini sunan,
ilk gösterimini 2022 Sundance Film Festivali’nde yapan Kuluçka, özel efektler yerine animatronik teknolojisine başvurmasıyla da dikkat çekiyor.

Întregalde (2021)

2021 Cannes Film Festivali’nin Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde ilk gösterimi yapılan son filmi Întregalde özgecilik, fedakârlık ve iyi niyet kavramlarımızı sorguluyor. Film, insani yardım için yola çıkan üç arkadaşı takip ediyor. Bu üç arkadaş, her yıl sonunda yaptıkları gibi büyük arazi araçlarına atlayıp, Transilvanya’nın ücra köylerine ulaşarak yöre köylülerine her zaman verdikleri yardım paketlerini sunarlar. Arabaları ormandaki çamurlu bir hendeğe saplanıp, geceyi aklı yerinde olmayan bir ihtiyarla birlikte geçirmek zorunda kaldıklarında, duygudaşlık ve yardımseverlik hakkındaki düşünceleri sınanır.

Peter von Kant (2022)

François Ozon, Fassbinder’in kamera önünde yalnızca kadınların göründüğü 1972 yapımı dramı Petra von Kant’ın Acı Gözyaşları’nı “acı gözyaşlarını” çıkararak ve cinsiyetleri ters çevirerek baştan yaratıyor. 2022 Berlin Film Festivali’nin açılış filmi Peter von Kant’ta Petra, Fassbinder’i epeyce andıran başarılı, ünlü film yönetmeni Peter olmuştur. Peter, sürekli kötü davranıp küçük düşürmekten zevk aldığı sessiz asistanı Karl ile birlikte yaşamaktadır. Büyük aktris Sidonie’nin ona tanıştırdığı yakışıklı genç Amir’e âşık olur. Amir’e birlikte yaşamayı ve sinema dünyasına girmesi için yardım etmeyi teklif eder. François Ozon’un 2000’de ün kazanmasını sağlayan Gouttes d’eau sur pierres brulantes / Kızgın Taşlara Düşen Su Damlaları, Rainer Werner Fassbinder’in bir oyununun uyarlamasıydı. Takıntı, aşağılama, ilham, ün, baştan çıkarma ve yalnızlığı ele alan Peter von Kant da Fassbinder’e renkli, oyuncaklı ve eğlenceli bir saygı duruşu niteliğinde.

Saloum (2021)

Sadece korku filmlerinin bir alt-türü olarak sınırlanmayan folk horror’ın çağdaş sinemada günümüzdeki canlanışı, farklı kültürel bağlamlarda ve tarzlarda yapıtlar üreten deneysel film ve sanat sineması yönetmenlerini de cezbediyor. Herbulot’nun 2003’teki Gine- Bissau’daki darbe sırasında geçen doğaüstü gerilim filmi Saloum, vudu büyüsüyle sırtlan mitleri gibi çeşitli folklorik ögeleri bir araya getiriyor. Bir uyuşturucu baronunu Gine-Bissau’dan çıkaran üç paralı askerin yolu Senegal’in gizemli Sine-Saloum deltasına düşer. Aksiyon, doğaüstü korku ve suç-gerilim türlerini harmanladığı önceki filmi Sakho et Mangane’deki gibi yine türlerin sınırlarını zorlayan Kongolu yönetmen Herbulot’nun Saloum’u folklorü yenilikçi bir şekilde kavramsal tarzda kullanıyor.

After Yang (2021)

Colin Farrell ile bir androidi canlandıran Umbrella Academy yıldızı Justin H. Min’in başrollerinde olduğu Yang’dan Sonra, ilk gösterimini 2021’de Cannes Film Festivali’nde yaptıktan sonra Sundance Film Festivali’nde gösterildi, burada bilim ve teknolojiye odaklanan filmlere verilen Alfred P. Sloan Ödülü’nün sahibi oldu. Yang’dan Sonra, robotların bebek bakıcısı olarak satın alındığı bir dünyada geçiyor. Kızının çok sevdiği refakatçisi android Yang bozulduğunda, baba Jake onu tamir etmenin yollarını aramaya başlar. Jake bu süreç boyunca hızla geçip giden hayatını gözden geçirir, farkına varmadan uzaklaştığı eşi ve kızıyla yeniden bağ kurar. Yang’dan Sonra yas, aile, kaybetme, hafıza, doğa, duygular ve kabullenmeye dair, incelikle işlenmiş, bilimkurgu öğeleri taşıyan bir dram; bir androidin ölümünü anlatan, insani bir film.

Flux Gourmet (2022)

Peter Strickland’ın yeni filmi garip ama göz alıcı karakterler, renkler, bolca yemek, elektronik müzik ve önceki filmlerinden Berberian Sound Studio gibi sesle dolu, aşırı stilize bir komedi. Mutfak ve beslenme performansına adanmış bir enstitüde, çeşitli yiyeceklerin seslerini araştıran bir kolektif, kendilerini güç mücadelelerinin, sanatsal kan davalarının ve sindirim bozukluklarının ortasında bulur. Prömiyeri 2022 Berlin Film Festivali’nin Karşılaşmalar bölümünde yapılan Flux Gourmet’nin başrollerinde Game of Thrones’da Brienne’i canlandıran Gwendoline Christie ile Sex Education’dan Asa Butterfield yer alıyor

Sundown (2021)

Michel Franco’nun 2021 İstanbul Film Festivali programında yer alan çokça tartışmalı Nuevo orden / Yeni Düzen’in ardından çektiği Günbatımı, ilk gösterimini Venedik Film Festivali’nde yaptı. Yeni Düzen’in aksine, bu hikâye cennetvari Acapulco’da tatil yapan varlıklı bir adam, bir kadın ve iki genci izliyor. Tatil bir yere kadar sakin ve keyifli geçiyor, ta ki alınan bir haber ailenin huzurunu bozana kadar. Kimsenin ve hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını fark ediyoruz; kişisel gerginlikler yükselirken, Michel Franco’nun filmlerinde hissetmeye alıştığımız toplumsal huzursuzluk, sürekli sürprizlerle bizi şaşırtan Günbatımı’nda da derinden yüzeye çıkıyor.

Earwig (2021)

Earwig daha açılış jeneriğinden izleyiciyi bir tür transa, rüyaya, kâbusa ya da bir hipnoz ışığını takip etmeye çağırıyor. 20. yüzyılın ortalarında Avrupa’da bir yerde, Albert, buzdan dişleri olan Mia’nın bakımından sorumludur. Mia, kepenklerin her zaman kapalı olduğu dairelerini asla terk etmez. Düzenli olarak telefon açan Efendi, Albert’ten Mia’nın sağlık durumunu öğrenir. Sonra bir gün, Efendi Albert’e çocuğu yolculuğa hazırlaması talimatını verir. Heykeltıraş, şair ve romancı Brian Catling’in kitabından uyarlanan Earwig, Lucile Hadzihalilovic’in gizemli ve düşsel dünyasından uzun süre saklanmış sırlara ve yeniden uyanan anılara dair büyüleyici bir masal: “Kâbuslarımızı alt edebileceğimizi sanmıyorum, ama belki sinema onları büyütebilir, arıtabilir ve onlardan zevk almamıza yardımcı olabilir.”

Anaïs in Love (2021)

Anaïs otuz yaşında ve çulsuzdur. Bir sevgilisi vardır, ama onu hâlâ sevdiğinden emin değildir. Yeni tanıştığı Daniel ona hemen âşık olur. Daniel Emilie’yle birlikte yaşamaktadır; Anaïs Emilie’ye de gönlünü kaptırır. Anais’in Aşkları içi kıpır kıpır bir kadının, engin bir tutkunun hikâyesini anlatıyor. Charline Bourgeois-Tacquet’nin 2021 Cannes Eleştirmenler Haftası’nda özel gösterimde prömiyerini yapan bu ilk filmi, Screen yazarı Allan Hunter’ın deyimiyle “bir yaz esintisi kadar hafif ve ferah.”

Donadona (2022)

Ali ve Ceren, oyunculuk yaparak geçinmeye çalışan iki arkadaştır. Ortak dostları Burak’ın yönettiği tiyatro oyunlarının seyircisiz kalması ve sürekli hüsranla sonuçlanan oyuncu görüşmeleri Ali’ye arka arkaya hayal kırıklıkları yaşatır.

Paylaş
Yazar
Gökçe Duman