Diziyi diğerlerinden farklı kılan en önemli unsur, her bölümünün, genelde korkunun bir ustası veya usta olma yolunda ilerleyen bir yönetmeni tarafından yönetilmesi ve ayrıca Poe, Lovecraft, Bierce gibi ünlü gotik yazarların hikayelerinden uyarlanmış olması.
Diziyi daha iyi anlamak için öncelikle yaratıcı Mick Garris’in filmografisine göz atmak iyi olabilir. Garris öncelikle, diğer bir antoloji serisi olan ve Stephen Spielberg tarafından yaratılan Amazing Stories’in tam tamına 7 bölümünü yönetti ve 2 bölümünü de kendisi yazdı. Ardından ünlü korku filmi serisi “The Nightmare on Elm Street” in devamı olarak çekilen ve Freddy eğer yakılarak öldürülmeseydi ne olurdu? sorusunu işleyen harika bir antoloji serisi olan Freddy’s Nightmares’in “Killer Instinct” bölümünü yönetti.
Ayrıca The Shining’in dizi versiyonunu çeken Garris (Burada küçük bir not düşmek isterim; dizi yapılmasına karar verildi çünkü filmin Stanley Kubrick versiyonunu King hiç beğenmedi, kitabının doğru aktarılmadığını düşündü ve tamamen kendine has bir dizi yapmaya karar verdi.) , “Tales from the Crypt”, “Sleepwalkers”, “Riding the Bullet”, “Bag of Bones” olmak üzere bir sürü Stephen King projesini de hayata geçirdi çünkü King ile senelerdir süren oldukça yakın bir arkadaşlık ve iş ilişkileri var.
Dizinin açılış bölümü olan “Incident on and Off a Mountain Road”, ıssız bir otoyolda yalnız seyreden bir kadının başına gelenler hakkında. Diziye ısınmamız ve beklediğimizi almamız için harika bir giriş çünkü tam bir klişe ile açılışı yapmış oluyorsunuz.
2.bölüm ise başka evrenlere açılan kapılarla beraber harika bir H.P.Lovecraft hikayesi olan “Dreams in the Witch-House”. “Re-animator” gibi kült olmuş başka bir Lovecraft uyarlamasını yöneten Stuart Gordon tarafından çekilen bölüm, genç bir üniversite öğrencisinin bilmeyerek aslında 17. yy cadılarının konağı olan bir otelde oda tutmasını konu alıyor. Bu hikayedeki cadılık kavramının yansıtılış şekli, Lovecraft’ın hayatında önemli bir yeri olan Margaret Murray’in Witch Cult in Western Europe adlı kitabından alıp benimsediği bir çok fikri de bize göstermiş oluyor.
1.sezon 3.bölüm ve 2.sezonun ilk bölümü ise adeta korku sinemasının ustası diyebileceğimiz (Bu tanımlamayı yazı boyunca çok fazla duyacaksınız.) Tobe Hooper tarafından yönetilen “Dance of the Dead” ve “The Damned Thing”. Filmografisinde Texas Chainsaw Massacre, Poltergeist, Salems Lot ve korku denince akla gelen daha bir çok filmi bulunduran ünlü yönetmen, The Damned Thing bölümünü ise Ambrose Bierce’in insanları birbirini öldürmeye iten anlaşılmaz güç karşısında bir şeyler yapmaya çalışan şerifin hikayesinin anlatıldığı aynı adlı kısa hikayesinden filme aldı.
Bana göre dizinin en güzel bölümü ise 4. bölüm olan Jenifer. İtalyan korku ustası Dario Argento (Deep red, Suspiria) tarafından yönetilen iki bölümden biri olan (diğeri Pelts) Jenifer’ı eğer çizgi roman meraklısı iseniz, adını internete yazarak kolayca okuyabilirsiniz de. Ormanda öldürülmek üzere iken bulup kurtardığı bir genç kız tarafından hayatı allak bullak olan bir adamın hikayesinin anlatıldığı bölüm adeta merak içerisinde bırakıyor ve sonunu öğrenmek için sabırsızlanıyorsunuz.
John Carpenter’s Cigarette Burns ise bana göre Jenifer’dan sonra, ama bir çok insana göre dizinin en iyi bölümü. Halloween Serisi, Christine, The Thing, The Fog, In the Mouth of Madness, They Live! gibi şahane filmleri çoğu zaman yazmış bazen de yönetmiş olan (Michael Myers’ı yaratmış daha ne olsun.) Carpenter, Cigarette Burns’te bizi oldukça ilginç bir hikaye ile baş başa bırakıyor.
Udo Kier’in canlandırdığı Bellinger karakteri, Kirby (genç Norman Reedus) adlı bir adamdan, gerçek melek ve şeytanların oynadığı, izleyenlerin delirip kendilerini öldürdükleri için yasaklanmış ve yok edilmiş bir filmi, ne pahasına olursa olsun bulmasını ister. (Ayrıca Pro-Life bölümünü de Carpenter yönetti fakat Cigarette Burns kadar beğenilmedi.)
Eğer diziyi kategorilere ayırsaydık, burası kesinlikle en rahatsız edici bölümün bahsedildiği yer olurdu. Hele ki Türk bir kanalda yayınlandığını görüp hevesle izlemeye başlamam ve yarısının kesilmiş olduğunu görmemle bu fikrim daha da kesinleşti.
İlk sezonun son bölümü olan Imprint, korku sektöründe geleceği son derece parlak ve çok iyi işler yapmış olan Takashi Miike tarafından yönetildi ve Shimako Iwai’nın aynı adlı kitabından uyarlandı. 1800lerde, aşık olduğu hayat kadınını bulmak Japonya’ya dönen bir Amerikalının, o ayrıldıktan sonra sevdiği kadının başına gelen korkunç şeyleri anlatan bölüm, oldukça ilgi çekici ve konu bakımından gerçekten eşsiz.
Haeckel’s Tale, İngilizlerin Stephen King’i (zaten yakın arkadaşlar) efsane film serisi Hellraiser’ın ve Cabal’ın yaratıcısı Clive Barker’ın kısa romanından Mick Garris’in yardımları ile uyarlandı. Hasta babasını ziyarete giderken, yaşlı bir adam ve onun genç karısının kulübesine giren bir genç, korkunç bir sırrı keşfetmek üzeredir.
Barker’ın kısa hikayesinden uyarlanan diğer bir bölüm ise sıkıntılı bir süreç geçiren bir yazarın, taşındığı yerde duyduğu sesler sonrasında ortaya çıkan Valerie ile yüzleşmesini anlatan “Valerie on the Stairs”.
Stuart Gordon’ın dizi için çektiği diğer bölüm ise “The Black Cat”. Adından da bilindiği üzere belki de en ünlü ve hayatından gerçek izler taşıyan bu Poe hikayesinde, yazılarından para kazanamayan ve hasta bir karısı olan yetenekli bir yazarın, akli dengesinin yanı sıra, gerçek ve hayal arasındaki sınırlarınında zorlandığı hikayesiyle yüzleşiyoruz.
Son olarak The Howling, Piranha, The Twilight Zone, Gremlins gibi filmleri ile tanıdığımız Joe Dante’nin çektiği bölümlere bakalım. İlki Homecoming ve eğer zombileri seviyorsanız bu bölüm tam size göre. Binlerce ölü Amerikan askerinin mezarlarından fırladığı bölümün milliyetçi, korkunun yanı sıra komik bir havası var. İkinci bölüm ise tüm erkekleri, kadınları öldürmek için programlanmış bir manyağa dönüştüren bir virüsün yayıldığı “The Screwfly Solution”
Buraya sadece ünlü yönetmenlerin yönettiği bölümleri koydum çünkü diziye bir şans vermenizi kolaylaştırmak istedim fakat “Family”, “The Washingtonians” (Eğer George Washington aslında bir yamyam olsaydı ne olurdu diye düşündüyseniz tam size göre!),”The Fair Haired Child”,”Right to Die” gibi harika bölümleri de yok değil.
Ayrıca diziyi izledikten sonra yönetmenlerle ilgili daha çok bilgi sahibi olmak isterseniz, röportaj şeklinde hazırlanan aynı adlı belgeseli de izleyebilirsiniz. (Belgeselde Dario Argento, Bruce Campbell, John Carpenter, Wes Craven, David Cronenberg, Guillermo del Toro, Tobe Hooper, John Landis, George A. Romero ile yapılan röportajlar var.)