9–20 Ekim’de gerçekleşen ve bazıları çevrimiçi, bazıları da sinemalarda gösterilecek 39. İstanbul Film Festivali‘nin Ulusal Belgesel Yarışması filmlerinden biri olan Kuyudaki Taş, farklı çalışan beyinlerin aynı sorulara verdiği cevaplardan oluşan bir kolaj. Gökçin Dokumacı yönetmenliğindeki bu belgeselde Tülin Özen, Alican Yücesoy, Hatica Aslan gibi başarılı oyunculardan da canlandırmalar izliyoruz.
Görüntü yönetmenliği, ses kurgusu ve renklendirme gerçekten çok iyi. ”Bir deli kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış” atasözünün birebir canlandırmasıyla başlıyor belgesel ve çoğunlukla İstanbul’un çeşitli semtlerinden ”meczup”larla yapılan sohbetlerden bölümler izliyoruz. Filmin net bir mesaj verme kaygısı yok, bu yüzden bunu bekleyerek izleyenleri sıkabilir ama farklı çalışan zihinlere bir saatliğine de olsa konuk olmamıza izin veren özgün bir yapım olmuş. Benzer cevaplardan anlaşılabildiği kadarıyla, rüyalar, insanlığın gidişatı, kendilerini rahatsız eden konular ve din üzerine sorular yöneltilmiş ve her biri kendi dünyasındaki görüşleri tasvir etmeye çalışıyor. Bunun dışında yukarda saydığımız bahsi geçen oyuncular da bazı bölümlerden sonra araya girip, o bölümden bir cümle ile kendi meczuplarını yaratmaya çalışmışlar ama genel olarak bakıldığında hikayeye ve bütüne pek katkısı olmamış.
Aslında belgesel kurgusu, edebiyattaki bilinç akışı (Virginia Woolf, Oğuz Atay vb.) yönteminin görüntüde buluşturulmuş haline de çok benziyor. Sorulan soruları görmediğimiz sadece tahmin edebildiğimiz için, genellikle iç monologlardan oluşan karmaşık, kopuk ve bağlantısız cümleleri dinliyoruz. Hatta takibin yer yer zorlandığı ve anlam bulmanın zorlaştığı bu düşünce akışlarında, zorlasak herkesten, her farklı kesimden birer parça bulmak da mümkün. Bilinç akışına ek olarak birazcık da gerçeküstücülüğü benimseyen, aklın mantıksal işleyişine sorguyla yaklaşan, imgeleri kucaklayan, çağrışımlarla çoğalan ve derinleşen ikinci yeni şiirin vücut bulmuş hali de var.
”Maneviyat hırsı diyelim, maddiyat değil; yoksa saraylarda olurduk”
Toplumun görmek ve duymak istemediklerine kulak misafiri olduğumuz Kuyudaki Taş’ta, taşa ne kadar uzak olduğunuzu, çıkarıp çıkaramayacağınızı ya da taşı sadece seyretmek isteyip istemediğinizi, hatta taşın orada olup olmadığını seçmek yine size kalmış.
“Adlarla doldurdum sessizliği.” Şeyleri kodladım. Gökyüzünün, ağaçların çocukluğunu bilirim. Ağaçlardan arkadaşlarım oldu. Hâla da var. Samanyolunu anlamadım. Sayıları da. (Sayılar daha bulunmamış gibi davranıyorlardı.) Yalnız sekizle (5 + 3) içli dışlı oldum. (Kim olmamıştır ki?) Biraz da sıfırla (Sıfırın bulunması kolay olmamıştır.) Üç için çok kötü şeyler söylenmiştir. Niçin? Bilmem. Bilmek sayıdır. Bir de biri tanıdım. Bir ile düşünülmüyor. Bazı sayılar suçlu doğmuştur. Bir, bunlardan biridir. Anlamadan sevdim taşları. Çakıltaşının adıyla biçimi arasında hiçbir ilişki kurulamamıştır. Oltu taşının geçmişini bulamadım. Olsun. Gizem her şeydir. Kimi sessiz harfleri sökemedim. (Harflerin tini sessiz harflerde gezer. Kızılderililer bilir bunu.) Kuşlarla gittim geldim. Kuşlar sayıları bilmez, yusufcuk hariç. Doğu’da atların düş görmediğini anladım. (Homeros’da atlar ağlar.) Yürürken gördüm dağları. Dağlar yürürken düşünüyorlardı. Tanımak usu durduruyor. Dünya bizimdir! diye konuşuyorlardı aralarında sümüklüböcekler. Anladım diyemem. Anlamadım da. Sümüklüböcekleri okumalı.
Sen ırmaklardan söz ederken konuşuyor ırmaklar, otlar gözlerinde. Zaman bir izdüşümdür. Bir yerlere yaz bunu. Tinin dışarıya penceresi olmadığı doğru değildir. İsa’nın hayaleti hala dünyanın üzerinde dolaşıyor. (Yalnız soruyorum. Sormak için yazar insan.) Gençliğini bilmeyen sabah tökezler. Gül ki adıyla vardır. Taş adını yüzü bulununca aldı. (Duvarcıların avcunda taş bunun için döner durur.)
Ben senin gözlerine dönmek istiyorum. Sonra da… Sonra diye bir şey yoktur. Tarih dışıdır, sonra. (İlhan Berk)
Işığın içinde kırılmış tüm renkleri görenlerin, ışığını kaybetmişlere yol gösterme çabasıdır bu. Akıl yordamıyla özgürleşmiş zihinlerdeki gerçeğin yansımasıdır. Güneşi göremeyen, müziği duyamayan, yüzmeyi ve de uçmayı bilmeyenlere uzanan yardım sesidir bu. Kırk kilitli kapının ardında kalabalık zihinler… Bilinç ve köprü altlarından incelikli bir muhabbet. İster dinleyin bu kelamı ister tıkayın kulaklarınızı. İster inanın gerçeklere ister çekin vurun aklınızı. Gerçek görünür bazen, bazen de görünmez.
Yönetmen Director: Gökçin Dokumacı Senaryo Screenplay: Gökçin Dokumacı Görüntü Yön. Director of Photography: Mustafa Ekmekçi Kurgu Editing: Güven Güngör Oyuncular Cast: Hatice Aslan, Tülin Özen, Alican Yücesoy, Batuhan Aydar, Özlem Yılmaz Yapımcı Producer: Alper Kaya Ortak Yapımcılar Co-Producer: Gökçin Dokumacı Yapım Production Co.: Sinemedya Yapım Dünya Hakları World Sales: Sinemedya Yapım