Bu yıl 28 Ocak 2021 – 3 Şubat 2021 tarihlerinde pandemiden dolayı çevrimiçi olarak düzenlenen 2021 Sundance Film Festivali‘nde, Jüri Büyük Ödülü’nü Amerikan sineması kategorisinde, hakları Apple tarafından satın alınan Coda (Children of Deaf Adults), dünya sineması kategorisinde ise Hive kazandı. Bunlar dışında radarımıza giren ve izleme listemize aldığımız Sundance filmlerine gelin birlikte göz atalım. Sizin en çok beklediğiniz ve bu sene festivallere dijital olarak gelmesini umduğunuz film hangisi?
Polis vücut kameralarının kullanımına odaklanarak, olayları nasıl gördüğümüzle ilgili önyargılara geniş kapsamlı bir bakış. “Gözlemci etkisi”, fizikte gözlem eyleminin gözlemlenen sistemi rahatsız ettiği süreci tanımlamak için kullanılan bir terimdir. İnsanlar çok gözlemcilerdir ve bizim algılama ve yorumlama şeklimizi çarpıtan, içsel sınırlamalarımız, önyargılarımız gibi kör noktalarımız vardır. All Light, Everywhere‘de Theo Anthony, etrafı nasıl gördüğümüz ile görme eyleminde yer alan araçlar ve uygulamalar arasındaki ilişkiyi araştırıyor.
İki çiftin hayatını farklı şekillerde etkileyen şiddetli bir trajedi sonrasını izliyoruz. Başarılı aktör Fran Kranz‘ın ilk yönetmenlik denemesi Mass, son derece zor bir konuyu, dört inanılmaz karakter oyuncusundan dört inanılmaz performans çıkarmaya kararlı bir şekilde işliyor. Kendinizi içinde bulabileceğiniz ve onu 10 ile çarpabileceğiniz en korkunç, gergin ve duygusal olarak tüketen etkileşimi hayal edin. Bu tam olarak iki ebeveyn grubunun – Richard (Reed Birney), Linda (Ann Dowd), Jay (Jason Isaacs) ve Gail (Martha Plimpton) – karşı karşıya kaldığı bir durum. Richard ve Linda’nın oğlunun hayatlarını mahvettiği bir trajediden yıllar sonra, Jay ve Gail sonunda konuşmaya hazırdır. Etkileyici senaryo yazımı ve ilk yönetmenlik denemesinde, başarılı aktör Fran Kranz, insanların kederi nasıl işlediklerini, nasıl cevaplar aradıklarını ve sebat etme gücünü buldukları yollar üzerinde kafa yoruyor.
Ailesini yerde bir delikte tutsak tutan bir çocuğun huzursuz edici gerçekliğini aktaran, ergenlik çağına ait psikolojik bir gerilim. 13 yaşındaki John (Charlie Shotwell), komşu ormanı gezerken, zemininde delik olan bitmemiş bir sığınağı keşfeder. Varlıklı ebeveynlerini (Michael C. Hall ve Jennifer Ehle) ve ablasını (Taissa Farmiga) bayıltır ve bilinçsiz bedenlerini sığınağa sürükleyerek onları esir alır. Aile, John’un kendilerini delikten kurtarmasını endişeyle beklerken, çocuk eve geri döner ve sonunda istediğini yapabilecektir. Yönetmen Pascual Sisto, Nicolás Giacobone’un kısa öyküsünden uyarladığı ilk yönetmenlik denemesi John and the Hole‘da, hem üzücü bir psikolojik gerilim hem de çocukluk özgürlüğünden yetişkin sorumluluğuna zorlu geçişi araştıran güçlü bir reşit olma masalı sunuyor.
Marion Hill’in etkileyici, nüanslı uzun metrajlı ilk filmi Ma Belle, My Beauty’de olduğu gibi bazı ilişkilerde, yıllarca ayrı kaldıktan sonra bile kaldığınız yerden devam etmek kolaydır. Sundance’in NEXT kategorisinde gösterilen Hill’in bu filmi, çok eşliliğe ciddi olduğu kadar baş döndürücü ve karamsar bir dalış yapıyor.
Knocking, akıl hastası olanlara karşı yapılan gaslight (birinin kendinden şüphe etmesini sağlamaya çalışmak) kültürünün ve sosyal damgalanmanın keskin bir taşlaması. Yönetmen Frida Kempff’in çarpıcı görselleri, Molly’nin kötüleşen zihinsel durumunu taklit eden ahenksiz bir fiziksel bozulma hissine ve yoğun bir klostrofobiye neden oluyor. Cecilia Milocco, Molly’nin savunmasızlığını ve aynı zamanda gücünü aktarırken, siz de sonuna kadar kendini sorgulayacaksınız.
Natalia Almada‘nın belgeseli, insanlığın kendisini teknolojiyle nasıl ifade ettiğini ve teknolojinin hakim olduğu dünyamızın amaçlanan ve istenmeyen sonuçlarını araştırıyor. Almada’nın kamerası, trenler, kamyonlar ve ışık hızında veri taşıyan su altı kablolarının yanı sıra şiddetli bir hızla salınırken, bu fırtınanın ortasında, küçük oğlunun sorgusuz sualsiz bilgisayar ekranına bakışını ve sorunsuz bir şekilde tempolu elektronik beşikle uykuya dalışını izliyoruz.
Kaçmakta olan Marian, güvende olduğunu bildiği tek yere, çocukluk evine gider. Gebe kalmaya çalışan ve başarısız bir evliliğin eşiğinde olan kardeşi tarafından karşılanır. İkisi tek yumurta ikizleri olmasına rağmen, zıt hayatlar yaşamaktadır. Marian’ın gizemli dönüşü, Vivian’ın küçük kasaba rutinini bozar ve kız kardeşler yeniden bağlantı kurmayı ve uzlaşmayı öğrenmelidir.
2015 kısa filminin devamı niteliğindeki ilk uzun metrajlı filmiyle Sundance Film Festivali’ne dönen yönetmen Erin Vassilopoulos‘un filmini merakla bekliyoruz. Sundance 2021 favorilerimiz arasında şimdiden.
19 yaşındaki Linnéa, dünyanın bir sonraki büyük porno yıldızı Jessica olmak için, İsveç’teki küçük kasaba hayatını terk ederek Los Angeles yollarına düşer. Ancak amacına giden yol, hayal ettiğinden daha engebeli olur. Yazar-yönetmen Ninja Thyberg, 2014 kısa filminin uzun metraj hali Pleasure ile Sundance Film Festivali’ne geri dönüyor.
Rodney Ascher (Oda 237, 2012 Sundance Film Festivali), simülasyon teorisini inceleyen bu büyüleyici ve görsel olarak uyarıcı belgeseldeki ”içinde yaşadığımız bu dünyanın tamamen gerçek olmayabileceği fikri” ile festivale geri dönüyor. Ascher, filmin tamamen dijital doğasına uyan bir şekilde bir bilgisayarda yaşadığımıza inanan insanlarla konuşmaları ustaca paralelleştiriyor; tüm röportajlar Skype aracılığıyla gerçekleştiriliyor, tüm canlandırmalar dijital olarak ekleniyor ve arşivler büyük ölçüde 90’ların siber gerilim filmlerinden ve video oyunlarından alınıyor.
A Glitch in the Matrix, simülasyon teorisinin bilimsel olasılığını keşfederken, onu yirmi birinci yüzyılın varoluşsal krizlerinin bir belirtisi olarak da sorguluyor.
Ruby (Emilia Jones), işitme engelli bir ailenin tek işiten üyesidir. 17 yaşında, anne babasının (Marlee Matlin ve Troy Kotsur) ve erkek kardeşinin (Daniel Durant) Gloucester balıkçılık işlerini ayakta tutmasına yardımcı olmak için okuldan önce sabahları çalışmaktadır. Ancak Ruby, lisesinin koro kulübüne katılırken hem düet partnerinin (Ferdia Walsh-Peelo) hem de gizli şarkı söyleme tutkusunun çemberine düşer. Koro şefi (Eugenio Derbez) Ruby’yi, müzik okulunun ve balık tutmanın ötesinde bir geleceği düşünmeye teşvik ederek, onu aileye olan yükümlülüğü ile hayalinin peşinden gitmesi arasında bırakır.
Çok uzak olmayan bir gelecekte, her şeyi gören bir gözetleme devleti, halkın bilinçsiz yaşamları üzerinden vergi toplamak için “rüya denetimleri” gerçekleştirir. Yumuşak huylu hükümet ajanı James Preble (Kentucker Audley), eksantrik bir sanatçı olan Arabella “Bella” Isadora’nın (Penny Fuller) hayallerini denetlemek için ücra bir çiftlik evine gider. Bella’nın ömürlük rüyalar içeren geniş VHS arşivine giren Preble, kendisine aşk ve kaçma umudu sunan bir sırra rastlar. Kentucker Audley ve Albert Birney’in şakacı gerçeküstü romantik fantezileri, bizimkinden çok da farklı olmayan bir dünya tasavvur ediyor: her insan deneyiminin paraya dönüştürüldüğü, bilinçsiz zihinlerimizin bile reklamlarla sömürgeleştirildiği, kusurlu bir dijital distopya.
Mona Fastvold’un dönem romantizmi The World to Come, Jim Shepard’ın aynı adlı 2017 kısa öyküsünden uyarlandı ve ilk gösterimi Venedik Uluslararası Film Festivali’nde yapıldı.
19. yüzyılın ortalarında Amerikan Doğu Kıyısı sınırında bir yerlerde, iki komşu çift, hem fiziksel hem de psikolojik olarak onlara meydan okuyan görkemli ancak sınayıcı bir manzaranın tanıklık ettiği, zorluklarla ve izolasyonla mücadele ediyor. Kuzeydoğu Amerika’da geçen bu güçlü 19. yüzyıl romantizminde, bir çiftçinin karısı Abigail (Katherine Waterston) ve yeni komşusu Tallie (Vanessa Kirby) kendilerini geri dönülmez bir şekilde birbirlerine çekilmiş bulurlar. Bu senenin en merak ettiğimiz yapımlarından. Sundance 2021 favorilerimiz arasında şimdiden.
Kaynak: Sundance