Filmekimi 2017‘de birbirinden şahane filmlere adeta doymuştuk. Bilet kalırsa bu sonbaharda da Filmekimi’nde buluşmaya hazır mısınız? İstanbul Kültür Sanat Vakfı‘nın (İKSV) Facebook ve Twitter sayfalarından şimdilik 6 filmi açıklanan Filmekimi programı netleştikçe bu sayfa üzerinden güncel film listesini takip edebilirsiniz.
Cannes 2018‘in ilginç macerası, Jean-Luc Godard ‘ın The Image Book‘u bir ilke imza atarak Cannes tarihindeki ilk “Special Palme d’Or” ödülünü aldı. Bu ödül dışında, yine yarışma dışı olan ve ömrü boyunca Palme d’Or alamamış alanların gönlünü okşamak adına verilen Honorary Palme d’Or ödülü de mevcut ve 2002’den beri sadece 7 kere verilmişti. Artık belirli bir yaşa da gelen ünlü fularlı Fransız üstat Godard için bir zahmet yeni bir ödül altında Altın Palmiye versinlerdi yani değil mi? Le livre d’image, Filmekimi 2018’de yer alacağı açıklanan ilk film oldu.
Yarı zamanlı bir işçi olan Jong-su, dağıtım yaparken, eskiden aynı mahallede yaşadığı Hae-mi’ye rastlar. Hae-mi, Afrika’ya giderken Jong-su’dan kedisine bakmasını ister. Hae-mi geri döndüğünde, Afrika’da tanıştığı gizemli bir adam olan Ben’i, Jong-su ile tanıştırır. Bir gün Ben, Hae-mi ile birlikte Jong-su’yu ziyaret eder ve gizli hobisini itiraf eder.
Cannes 2018’de olay yaratan ve eleştirmenlerin ağızlarının suyunu, dünyanın su ihtiyacını 50 sene karşılayacak kadar akıtan FIPRESCI ödüllü Burning, Haruki Murakami’nin öyküsünden sinemaya uyarlanmış ve iyi ki de uyarlanmış. Lee Chang-dong’un sekiz yıl aradan sonra çektiği ilk film olma özelliğini de taşıyan Burning’de Yoo Ah-in, Steven Yeun ve Jeon Jong-seo’nun devleşmesini izleyeceğiz. Festivalin en merak ettiğimiz filmlerinden biri kesinlikle.
1998–2012 yılları arasında Johnny Depp ile evli kalmayı başaran, Atomic Blonde saçlı Vanessa Paradis‘i başrolünde gördüğümüz KNIFE+HEART, Filmekimi 2018’de gösterileceği açıklanan ve merakla beklediğimiz 3. film. Yann Gonzalez’in yönettiği film, Cannes’da hem Altın Palmiye hem de Queer Palm için yarıştı. Prix Jean Vigo ödüllü KNIFE+HEART’ta Paradis’in oyunculuğuna ve kuir slasher erotizme doyacaksınız.
Yönetmen koltuğunda Christophe Honoré‘u gördüğümüz Sorry Angel da Cannes 2018’de hem Altın Palmiye hem de Queer Palm için yarışmıştı. Filmekimi 2018’in açıklanan 4.’ü filmi aynı zamanda. Başrollerde ise Vincent Lacoste, Pierre Deladonchamps ve Denis Podalydès yer alıyor.
Mandy, 1983’ün vahşi doğasında, eşi tuhaf bir tarikat tarafından katledilen Red’in intikam arayışını anlatıyor. Red Miller, ormanda gözlerden uzak bir kulübede yaşayan bir oduncudur. Sanatçı kız arkadaşı Mandy, günlerini fantazi kitapları okuyarak geçirmektedir. Sonra bir gün, kendisini kaçırmak için bir grup motosiklete binen şeytanı başına üşüştüren çılgın bir tarikat liderinin gözüne batar. Bir testere ve diğer silahlarla donanmış olan Red, onun peşinden gitmek için hiçbir şeyden vazgeçmez.
Borçlarını ödeyebilmek için saçma sapan filmlerde oynamak zorunda olduğunu öğrendiğimiz Nicholas Cage, bu sefer de yönetmen Panos Cosmatos ile ekranlarımıza konuk oluyor. Hem de testereli!
Federico Fellini’nin gözünden çıkmışcasına bir Alice Rohrwacher filmi Lazzaro. Aynı zamanda Cannes 2018’in Palme d’Or adaylarındandı ama en iyi senaryo ödülünü aldı. Meraklardayız. Başrolde Adriano Tardiolo Lazzaro olarak yer alıyor. Super16 filmle çekilen havayı fragmandan almaya başlayabilirsiniz.
Zeki ama amaçsız bir genç olan Sam, bir gece apartmanındaki havuzda gizemli bir kadın bulur. Ertesi sabah kadın ortadan kaybolur. Sam onu bulmak için Los Angeles’a doğru yola çıkar ve komplo olduğundan şüphelendiği işler daha da tuhaf hale gelmeye başlar.
Birkaç senedir adını şahane filmlerle duyurmaya devam eden A24‘ün, Cannes’da dünya prömiyerini yapan filmlerinden biri olan Under the Silver Lake ile Filmekimi’nde yine gerilime ve estetiğe doyacağız. Yönetmen koltuğunda ise It Follows ile tanıdığımız David Robert Mitchell var.
Lukas Dhont’un Cannes 2018’de Belirli Bir Bakış bölümünde dünya prömiyerini yapan filmi Girl, bir erkek bedeninde dünyaya gelen 15 yaşındaki genç kız Anna’nın balerin olma hayallerini anlatan bir hikaye.
Başlangıçta bir televizyon dizisi olarak düşünülen “The House That Jack Built“, her cinayetini saf bir sanat eseri olarak kutlayan bir seri katilin 12 yıllık öyküsünü anlatıyor. Afişinde ünlü yönetmen Carl Theodor Dreyer tarafından yönetilen Vampyr filminden esintiler gördüğümüz filmde başrolde Matt Dillon olacak. Kadrodaki diğer isimler ise Uma Thurman, Bruno Ganz ve Riley Keough. Von Trier’in filmdeki amacı, “yaşamın kötü ve ruhsuz olduğu fikrini” kutlamak olacakmış. Cannes’daki gösteriminde yine seyircileri deniz gibi ikiye bölen Lars von Trier, “The House That Jack Built“ ile bir de Filmekimi izleyicisini bölsün bakalım. Fragmanında gördüğümüz ördek bacağı kesme sahnesiyle ilgili açıklama da geldi. PETA’dan öğrendiğimiz kadarıyla sahte protez bir bacak kullanılmış ve film boyunca kesinlikle hiçbir canlıya zarar verilmemiş.
90’lı yılların ortalarında, 20 modern dansçı, ormanın kalbinde yer alan kapalı bir yatılı okulda, üç günlük prova amacıyla bir araya gelir. Daha sonra büyük bir sangria kasesinin etrafında son bir parti yaparlar. Olaylar gelişir ve garip bir çılgınlık bütün gece onları ele geçirir. Uyuşturuldukları açıkça görülse de, ne kim tarafından olduğunu ne de neden olduğunu kimse bilmez. Müziğin artan ritmiyle zirve yapan nevrozlara ve psikozlara direnmeleri neredeyse imkansızdır. Bazıları cennette hissederken, çoğu cehenneme giriş yapar.
I Stand Alone‘u beğenmediniz; Irreversıble‘den nefret ettiniz; Enter the Voıd’dan tiksindiniz; Love‘a küfrettiniz. Bir de Filmekimi’nde ClImax’i deneyin!
Siz hangilerini görmek istiyorsunuz?