İlk 20 dakikası aralıksız diyalog ve tek plan çekim ile bir kakafoni ve kesintisiz koşturma havasında geçen The Vast Of Night (filmin toplamı da zaten 90 dakika), Amazon Prime‘ın yepyeni düşük bütçeli bilimkurgu yapımı ve adını muhtemelen ilk kez duyduğumuz Andrew Patterson’ın ilk yönetmenlik deneyimi. Başlarda takip etmesi zor diyalogdan Uncut Gems ya da bir Tarantino filminin içine düşmüşsünüz hissi verse de zamanla nereye varacağını merak etmeye başlıyorsunuz. Açıkçası bu kadar fazla ve aralıksız konuşma, karakterleri ve sinematografiyi (grene ve plan sekansa doyduk) ölçmemizi bile bastırıyor diyebilirim. Hatta film ilerledikçe, aslında bir podcast ya da radyo tiyatrosu dinliyormuş hissine de kapılabilirsiniz zira bende bir süre öyle oldu.
Hikaye aslında oldukça klişe. 1950’li yıllarda bir santral operatörü ile bir radyo programcısının değişik, tekinsiz bir frekans keşfetmesiyle başlıyor. Haberlerden önce duyulan garip ses ile birlikte kasırga gibi bir şey gördüğünü söyleyen bir kadın da santrale bağlanıyor ve yardım istiyor. Radyo programcısına ise işin üzerindeki toprağı biraz daha eşeleyen Billy adındaki eski bir ordu mensubu bağlanarak bu sesi asla unutamayacağını çünkü eski ve gizli bir görevle bağlantılı olduğunu anlatıyor. Sesin askeri bir ses olarak tanımlanıp tanımlanamayacağı sorulduğunda, olmadığını, hatta hiçbir ülkenin askeri sesi olmadığını söylüyor.
Hiçbir şeyin uçamadığı yükseklikten, binlerce kilometre öteden geliyordu.
Benzer gündem varken, radyo programına bağlanıp başından geçenleri anlatan bu emekli askerin siyahi olduğunu öğreniyoruz akabinde ve ordunun bu tarz gizli ve sonrasında hastalığa neden olabilecek garip görevler için hep siyahi askerleri kullandıklarından çünkü hayatlarının ucuz ve kendilerine inanılma oranının da çok düşük olduğundan bahsediyor; bu da ordunun işine geliyor. Ortada insanların zihinlerini kontrol ettiği rivayet edilen ne idüğü belirsiz bir ses ve yine bunu yapanın belirsiz olduğu gizli bir güç var.
Filmin başında ve ortasında çalan o müthiş ama senaryonun havasına pek de oturmayan Yunan ezgisini arayanlar dev hizmet için buyursunlar. Bunun dışında, filmin ses efektlerine ve foleyine bayıldığımı ve adeta bir ASMR etkisi (ses makaralarını sardığı sahnede özellikle) yarattığını da söylemeden geçemeyeceğim.
The Vast Of Night’ı beğenenlere ve benzer tat arayanlara Contact (1997) ve Coherence (2013) şiddetle tavsiye edilir. Hatta bunlara ek olarak, Tansu Biçer ve Tülin Özen’in 6 bölümden oluşan Karanlık Bölge podcast dizisine de kulak verebilirsiniz. Bu filmden Karanlık Bölge gibi bir podcast dizisi de kesinlikle çıkarmış. Sürekli bitmesine ne kadar kaldığını kontrol etmekten izlemekte (daha kısa ve öz bir versiyonla sadece işitmek daha kolay olurdu belki bilemiyorum) biraz zorlansam da yine de gizem ve bilimkurgu filmlerine gönül vermişler için izleyecek daha iyi alternatifleri yoksa çerez olarak şans verilebilir bir film. Bu arada Gail Cronauer (It’s in the Water, Boys Don’t Cry) teyzemiz ne kadar zarif, ne kadar ince biri. Keşke daha çok yapımda görebilsek.