Önceki yazılarımızda Oats Studious‘un ilk distopik kısa filmi Rakka‘nın ve ondan sonra gelen bir diğer apokaliptik kısa film olan Firebase‘in incelemesini yapmıştık, yarım saat izlemeye durumu olmayanlar için. Ve sonrasında da Zygote‘un gelişinden ve Diefenbunker Müzesi‘nde geçecek olduğundan bahsetmiştik. Bu sefer de yine diğer iki kısa filmden bağımsız olarak, üçüncü kısa filmleri “Zygote”u sonunda yayınladılar. Başrolünde Elle Fanning’in ablası Dakota Fanning‘in yer aldığı filmi sizler için severek özetledik:
Öncelikle film bu sefer bir uyarıyla başlıyor ve az sonra izleyeceğimiz görüntülerin herkes için uygun olmayabileceğinden bahsediyor. Oats Studios’un hiçbir filmi herkes için uygun değil zaten. Cronenberg‘in oyun alanı gibi set. Sonra yakın çekimde, kirli bir atmosfer altında rüzgarda uçuşan çimleri görüyoruz ve 2001: A Space Odyssey koridorlarından Zygote koridorlarına, Uzak kuzey maden işletmesi kutup dairesine uzanıyoruz.
Yine Firebase’de olduğu gibi, içinden bir pislik çıkacak ekibin marka logosuna yakın çekimlerle, izleyeceğimiz olayların sorumlusu gibi duran şirket Cerberus Minerals önden tanıtılıyor. Ekipte normalde 98 kişi olduğunu ama sağ kalan 2 kişi kaldığı bilgisi veriliyor. Tabii ki bunlardan birisi de Dakota Fanning. Kanarya Sınıfı Sentetik’ten C sınıfı işçiyi canlandırıyor.
Diğeri de gözü bantlı ama daha yüksek rütbeli olduğu, üst sınıftan olduğu anlaşılan bir adam. Dakota ona “efendim” diye hitap ediyor. Suları azalmış. “Önce sen kapat” diyerek bölüşme yoluna gidiyorlar. Her şeyi idareleri kullanmaları gerektiği belli oluyor. Dakota daha alt sınıfta olduğu için kendinde beslenme ve yaşama hakkı görmüyor pek. Adam da “git kendine yiyecek bir şeyler bul, bu sınıf zırvalamalarını da bırak” diye uyarıyor.
Güvende gibi durup yemek yeseler de bir “şey”den kaçtıklarını anlıyoruz konuşmalarından ve A binasındaki yiyecek deposu da olan güvenli sığınağa gitmekten ve kurtarılıncaya (yerseniz) kadar orada takılmaktan söz ediyorlar. Bu arada elektrik kesintisi problemleri de var ve yedek güçler devrede. Anlayacağınız klasik bir bilimkurgu & hayatta kalma filminde, oyununda vb. bir yapımda görebileceğimiz ve olmasını tahmin ettiğimiz tüm talihsizlikler hakim şu an kahramanlarımızın bulunduğu şartlarda.
Hayatta kalan iki kişiden biri olan, üst sınıftan dediğimiz bu adamın anlattıklarına göre “şey” dedikleri yaratık çok zeki. Bildikleri her şeyi o da biliyor ve zekice hesaplamalar yapmaları lazım. Bulundukları yerde güvende değiller ve çok fazla zamanları da yok. Bu arada Dakota yani Barklay, C sınıfı bir işçi olduğu için silah kullanmaya izni yok ama adam kendi silahının kilidini açıp ona veriyor çünkü güvenli bir yere gidene kadar da güvende kalmaları lazım. Dakota “yapacağınız hayatı yiyeyim” bakışı atıyor.
Buraya kadar anlattıklarımız henüz ilk beş dakikası daha filmin. Barklay yola çıkmadan önce yiyecekleri toplamaya gitmişken adamımız bir anda “içimde ışık hissetmeye başladım” diyip kan kusuyor ve bütün bu pisliklerin arkasında olayları anlatıyor bir bir. Canlılar kesip biçip, dikip tek ve daha güçlü bir tanesini yaratanların hikayelerinden bahsediyor. Hafif Human Centipede kokusu da almıyor değiliz. Ve adam ışığı hissettiğinde gözlerini kendi oymuş.
A binasına geçmeden önce maskeler takılıyor. Hafiften heyecan var. O “şey”le karşılaşacakları çok belli. Binaya girmeden önce kimliğini onaylatırken adamın adının John Quinn olduğunu öğreniyoruz. Parmak iziyle tüm kapıların güvenlik kilitlerini açabiliyor üst sınıf olduğu için. Barklay de onun gözleri ve sağ kolu oluyor bu zorlu yolculukta.
Bu arada elemanlarımıza yaklaşmakta olan Caravaggio’nun Medusa tablosunu andıran bin parçalı yaratığın da elini görüyoruz. O da A binasının girişinde zavallım. Bin tane elden oluştuğu için eli de, herhangi birini okutsa yeter. Er Phillip Marshall diye birinin yetkisiyle onay alıyor. Ve buyrun karşınızda:
Tek eksisi keçi korosu seslerinden de oluşması aynı zamanda. Barklay mermisi bitene kadar yardırıyor hayvanımıza. Bizim herifin, gözünü yaratığın etkisinde kalarak çıkardığını anlıyoruz bir yandan da. Aşağıda görebileceğiniz gibi bin tane gözü de var:
Bir şekilde kaçıp kurutuluyorlar ilk etapta. Durmamaları gerekirken Quinn yere yığılıyor “ben bittim artık, içimde ters giden bir şeyler var, sen bu silahları al kendin devam et” diye gazlıyor Barklay’i ve o sırada yerde yatan ve çürümüş başka bir kadın cesedi görüyoruz.
Bu arada Dakota’nın dediğine göre sentetikler maden işçisi olarak kullanıldığı için ona dokunmuyormuş yaratık. Quinn gibi üst sınıflardan beslenme peşinde yani. Ama Quinn de bu sırada acı bir gerçeği ortaya çıkarıyor. Barklay sentetik değilmiş, iki haftalıkken satın alınmış bir insanmış. Birkaç tane sentetik alıp diğerleri de öyle diye kandırmışlar milleti çok maliyetliler diye. “Ortamlarda sentetik deriz n’olcak” demişler. Yerde gördüğümüz gerçek sentetiklerden biriymiş yani:
Kanarya sınıfı sentetiklerin işi madencilik. Maden kuyularına inip çalışıyormuş. Astreoid madenlerine. “Sizin işiniz zehirli gazlara denk geldiğinizde ölmek” diyor Quinn acı bir şekilde yüzüne vurarak. Gerçek sentetik olmadıkları için herhangi bir gaz sızıntısında ölüyorlar. Quinn Barklay’e oradan çıkınca herkese gerçeği anlatması talimatını ve geçişlerde kullanması için parmağını kesip veriyor. Çünkü gözleri yaratıkta olduğu için düşündükleri paylaşımlı. İkisi birlikte güvende değiller.
Adam kendini feda edip yaratığı oyalayarak Dakota’ya kaçma payı bırakıyor. Kız hayatının şokunu yaşayarak elinde kesik parmakla kaçmaya başlıyor. “Bin kollu bin gözlü devasa şey o hantallıkta kızın nasıl peşinden geliyor?” diye düşünüyor insan ama geliyor. Neill reis ne isterse onu yapıyor. Oradan oraya derken zurnanın eyyafyallayöküll dediği yere geliyoruz. Kızımız kadavra odasını buluyor. Başka bir canlının yapım aşamasında bırakılıp gidilmiş haline de benziyor gördüğümüz şey ya da klasik yasaklanan UFO ve girilmesi yasak olan sektör bilmem kaçtan kareler gibi:
Barklay maşallah silah kullanmayı bilmiyor bir halden, üç beş kurşunla bölüm sonu canavarını devirecek seviyeye evrilmiş sonunda. Ama içimde kolay kolay ölmeyeceğine dair bir şüphe var nedense:
Yalnız Dakota Fanning cidden iyi ve gerçekçi bir performans göstermiş kısa film falan demeden. O korkuyu, paniği, şoku vs. ne derseniz diyin, böyle bir durumla karşılaşan birinin tüm tanımlanmamış duygularının karşılığını çok güzel aktarmış izleyenlere. Finalde yaratığın elini kesip tüm parmakları denemesine rağmen son kapıyı açamıyor. Yetkisiz rütbeden dolayı reddedildiğinin uyarısını alıyor durmadan. Sonunda muhasebe müdürü Kevin Bateman’ın kopuk parmağı açıyor kapıyı ve yaratık tahmin ettiğimiz gibi ayaklanmaya başlıyor bu sırada… Dakota yine şaşırmakla meşgul. Kızın elinde film boyunca ya kesik el var ya da kesik parmak.
Ama kapıyı kapatıyor yaratık. Üstüne gelmiyor. Ya da açamıyor mu kapıyı tam belli değil. Dakota öylece kalakalıyor. Şimdi bir “sentetik” değil de insan olduğuna mı şaşırsın yoksa bu ortamdan sağ kurtulup kaçmayı başarabildiğine mi şaşırsın gerçekten zor. Sanıyorum çıktığında yazacağı “Zygote Günlüklerim” kitabında işleyecektir duygularını.
Bu arada filmin çekildiği yer Neill’in Twitter’dan daha önce de teşekkür ettiği gibi zamanında Kanada’da nükleer sığınağı olarak inşa edilmiş olan Diefenbunker Müzesi. Detaylı bilgi için Diefenbunker ile ilgili hazırladığımız diğer yazımızı inceleyebilirsiniz.