Bombshell (2019)
/ˈbɒmʃɛl/
1- an unexpected and surprising event, especially an unpleasant one. (sürpriz, bomba etkisi yaratan şey)
“the news came as a bombshell” (haberler bomba gibi patladı)
2- informal (gayriresmî kullanım)
a very attractive woman. (çok çekici kadın)
“a twenty-year-old blonde bombshell” (yirmi yaşında sarışın bomba)
Evet böyle bir film için her iki anlamı da kapsayacak bu adı kullanmak oldukça manidar olmuş denilebilir. Charlize Theron, Nicole Kidman, Margot Robbie üçlüsünü kadroda görünce beklentilerimizi yükseltmiştik ama değdi mi derseniz? Tabii ki hayır.
Nedense Charlize Theron’un Atomic Blonde lezzetinin, üçlü kadın dayanışması şeklinde tezahür edeceğini düşünmüştüm ister istemez. Pek de öyle gittiği söylenemez. Filmin konusu:
Bir grup kadının, Fox News başkanı Roger Ailes‘in başkanlık ettiği toksik atmosferde yaşadıklarını ele alıyor. Filmin IMDb konusunda bile sunucu kadınların ya da en azından birinin ismi geçmezken ve olayı yaşayanlara ”bir grup kadın” diye bahsedilirken, sinopsiste Roger’ın adı geçiyor sadece. Feminazi esintileriyle dolu bir film denmiş Bombshell‘e ama daha çok neden çekildiği belli olmayan bir yapım var ortada. Benzer konu Showtime’ın Loudest Voice‘unda da işlenmişti.
Roger Ailes’ın eril imparatorluğunda, başarılı olmak isteyen her kadına üstü açık ya da kapalı olarak saldırdığı bir dil ve davranışlar bütünü var ama bunun karşısında kadınların ne yaptıklarından, ne yapamadıklarından, aralarındaki iletişimden ve elle tutulur bir senaryonun varlığından bahsetmek çok zor maalesef. Asansörde geçen fragmanda climax öncesini görüyoruz sanki ama en güçlü üç karakteri ilk ve tek bir arada gördüğümüz ve üç maymunu oynamaya devam ettikleri bir yermiş sadece o meşhur 2. kata giden asansör. Ve asıl skandal da bu oldu bana.
Ondan ziyade, ”aa bu Allison Janney değil mi!!!?”, ”vaaay Kate McKinnon da varmış”, ”yok artık Sarah Paulson’ın sevgilisi Holland Taylor da mı?” şeklinde şaşırmalarla izlediğim bir film oldu. Bu kadar güçlü kadını bir arada görünce kesin çok güzel bir dayanışma bizleri bekliyor dedim ama sürekli tekrar ettiğim gibi çok büyük bir hayal kırıklığına teslim ettim sonra kendimi (A Clockwork Orange’ın Alex’i Malcolm McDowell mı bozdu nedir bu olasılığı?). Bu yazıyı da aslında The Favourite‘te yaptığım gibi filmin ne kadarı gerçek üzerine kurgulamayı düşünüyordum ama şu an hatıra defterine iç dökmeye döndü.
John Lithgow: Roger Ailes, Charlize Theron: Megyn Kelly, Nicole Kidman: Gretchen Carlson, Alice Eve: Ainsley Earhardt, Alanna Ubach: Jeanine Pirro, Connie Britton: Beth Ailes, Malcolm Mcdowell: Rupert Murdoch, Allison Janney: Susan Estrich rolünü başarılı şekilde canlandırırken, Margot Robbie ise kurmaca muhafazakar bir karakteri canlandırıyor. Hatta bu muhafazakar karakterimizin Kate McKinnon ile sürpriz bir münasebeti bile oluyor. Gerçekleri birebir yansıtmayı tercih etmişler desek belki bu kadar söylenmezdim ama kurmaca karakterlerin de eklendiği bir senaryoya en azından hayallerindeki kadın dayanışmasını ekleselerdi bari Margot üzerinden.
Queerbaiting (Bir LGBT fan tabanını, yanlış ipuçlarıyla veya klişeleşmiş, gerekli olmayan LGBT karakterleriyle destekleme girişimi) gibi, bu gibi durumları tarif etmek için de bir sıfat kullanılmalı. Feminbaiting olabilir mesela.
Bu kadar hayal kırıklığını bir kenara bırakırsak, makyaj dalında Oscar’ı almasına ya da en azından güçlü bir aday olmasına sıcak baktığımı söyleyebilirim. Charlize Theron’un burun deliklerine kadar düşünülen Megyn Kelly makyajı özellikle oldukça başarılı ve yine Irishman’daki CGI yerine gerçek olduğu sanılan makyaj kargaşası gibi burada da makyaj olduğu anlaşılmayıp ”botokslar hayırlı olsun” vb. demeçler verilmiş yine sosyal medyada. Makyaj efendim o prostetik makyaj. İlgilisine:
Sonuç olarak devcileyin oyuncuların performanslarını Theodore Shapiro‘nun (The Devil Wears Prada, Idiocracy, The Secret Life of Walter Mitty, A Simple Favor) şahane besteleri eşliğinde izlemek istiyorsanız ve beklentinizi çok yüksek tutmazsanız seyredilebilir bir yapım olmuş Bombshell. Bu kadar saygıdeğer ismin yüzü suyu hürmetine en azından.
”…
Anlayabilirim
çoğu kere burnumla,
yani en karanlığın, en uzaktakinin bile kokusunu alarak
ve döğüşebilirim,
doğru bulduğum, haklı bulduğum, güzel bulduğum her şey için, herkes için,
yaşım başım buna engel değil,
ama gel gör ki çoktan unuttum şaşıp kalmayı.
Şaşkınlık, alabildiğine yuvarlak açık ve alabildiğine genç gözleriyle bırakıp gitti beni.
Yazık.”