“Cashback (Zamana Güzellik Kat)” 2006 yılında Oscar’a “En İyi Kısa Film” dalında aday gösterildi. Ancak ödülü Six Shooter’a kaptıran Cashback kısa film olarak 6 ödüle sahip.
Film, Sean Ellis tarafından yazılmış ve yönetilmiştir. Uzun metrajlı devamında kısa filmdeki oyuncu kadrosuyla devam edilmiş ve Ben’in yalnızlık ve alter ego arayışı eklenmiştir.
İzlerken belli bir kategoriye koyamadığınız, tek bir sahnede farklı duyguları barındırmayı başaran bir film. Aynı sahnede Ben’i gördüğünüzde dram ve romantizmde yoğunlaşırken, Ben’in en yakın arkadaşı Sean Higgins’i ya da takım arkadaşları Barry ya da Matt’i gördüğünüzde gülümseyebilirsiniz.
Işık hızında çok uzun bir yolculuğa çıkıp yıllar sonra yeryüzüne geri döndüğünüzde enterasan olan şey aslında anlatacak hiçbir şeyiniz yoktur. Çünkü hızlı hareket ettiğiniz için zaman çok yavaş geçmiştir. Ben Willis için ise durum hiç de öyle değil.
Filmin hemen başındaki Norma’nın Casta Diva müziği filmin sizi bir yerlere götüreceğinin adeta mesajını veriyor ve Ben Willis (Sean Biggerstaff) kız arkadaşı Suzy’le ayrılık hikayesini anlatmaya başlıyor.
Verilen sözler, ailelerle çıkılan tatiller…
Sonrasında Ben aşkı sorgulamaya başlıyor ve kendisine çok eski bir soru olan “aşk nedir?” sorusunu soruyor. Aşk ile beraber zaman kavramını da yanına alan Ben için bir aşk bu kadar hızlı mı geçip gidiyor düşüncesi ile insomnia adeta başlıyor.
Bir ressam olmak isteyen Ben, ayrılık sonrasında geceleri uyuyamıyor ve adeta uykuya karşı bağışıklık kazanıyor. Hayatına bir anda 8 saat ekstradan eklenmiş gibiydi. Peki hayatınıza fazladan 8 saat eklense zamana karşı bakış açınız ne olurdu? Her geçen saniyeyi daha mı çok hissederdiniz yoksa daha az mı?
Zaman görecelidir ve fiziksel olguların değişimine işarettir
Artık Ben için düşünme vaktiydi ve zaman geçmiyordu. Belki de zamanın geçmesini istemeyen, Suzy’i düşünmek için daha fazla zamana ihtiyacı olan Ben’di. Diğerlerinin aksine zamanı iyiden iyiye hissetmeye ve onu kontrol edebilecek seviyede yaşamaya başladı.
Ben ekstra zamanını takas etmeliydi. Sainsbury’s supermarketinde gece vardiyasında çalışmaya başladı. Zamana karşılık olarak para kazanabilecekti. İşte bunun adı Cashback.
İzafiyette zaman ve mekan birbirine geçer. Bunu biz hissetmeyiz belki ama hisseden birileri illa vardır
Sharon Pintey (Emilia Fox). Sharon, Ben’den farklı olarak zamanın çabuk geçmesini isteyen saate bakmanın zamanın, daha yavaş geçmesine sebep olur düşüncesinin her saate baktığında zamanın geri gitmesi olarak düşünen ve zamanla baş etmenin sanatını bulmuş olan Sainsbury’s supermarketinde çalışmakta olan bir kasiyerdir.
Sharon, Suzy’i unutturacak olan kızdır Ben için.
Ben iki hafta kadar hiç uyumamıştır ve her geçen zaman Ben için daha da hissedilir olmuştur.
Ve zaman durdu. Bu, aslında Ben’in kendisiyle ve diğer insanlarla yüzleşme vaktiydi. Kendisi için geçmek bilmeyen zaman diğer insanlar için durmuştu. Artık diğer insanlarla roller değişmişti bir bakıma.
Ben daha hızlıydı artık. Bu donmuş dünyada özgürce ve fark edilmeden yürüyebiliyordu çünkü
Ben film içinde zaman zaman flashback’ler ile küçük yaşlardaki yaşantısına geri dönüyor ve yaşadığı deneyimlerini aklında tekrar canlandırıyor. Karşı cinse ilk olarak eğilimi ve ilkokul sırasındayken Tanya’ya olan masum ve temiz aşkı. Öyle ki Tanya’nın en zor zamanında dahi ona sahip çıkacak ve onu koruyacak kadar güçlü bir aşk bu. Belki de akılda kalan en çarpıcı hikaye ilk aşık olduğu kız olan Tanya’nın ertesi gün buluşma yerine gelmeyecek olmasıydı. Oysa bu onun ilk öpücüğü olacaktı.
Ben artık Suzy’i daha az düşünmeye başlar çünkü bu sefer hayatında Sharon vardır
Uykusuz geçen dördüncü haftasında Ben yavaş yavaş Suzy’i düşünmeyi bırakmıştır. Artık zamanınını Sharon’ı düşünerek geçirmektedir. Sharon farkında değildir ama Ben zamanı durdurup Sharon’un resimlerini yapmaktadır. Ben Sharon’ı her çizdiğinde Sharon’ın gözlerinde onun dünyasını görmektedir. Sharon’ın Güney Amerika’ya gitme hayalini onun gözlerinde görmesi ve “beraber gidelim mi?” diye sormayı düşünmesi aynı hayalleri paylaştıklarının adeta kanıtı.
Ve Sharon, Ben’in uyuyamazlık büyüsünü bir öpücükle sonlandıracaktı. Haftalardan beri ilk kez Ben uyuyabilmişti. Huzurluydu çünkü ve belki de yeni bir hayat yeni bir aşk için uyuması gerekiyordu.
Belki de en önemli dialoglardan biriyle karşılaşıyoruz
Zamanı hızlandırabilir ya da yavaşlatabilirsiniz. O anı dondurabilirsiniz bile. Ama zamanı geri alamazsınız. Yapılmış olanı yapmama şansınız yok. Ben’in patronu Steve’in doğum günü partisinde eski kız arkadaşı Suzy ile karşılaşması ve Ben’e yakınlaşması ise aslında Sharon’ın gördüğü eksik birkaç saniyeydi. Sharon’ın gördüğü şey her ne kadar aslında gerçek olmasa da uğruna günlerdir uykusuzluk yaşadığı Suzy’nin Ben’e yakınlaşması artık geri alınamaz bir gerçekti. Hayat pişman olmak için gerçekten çok kısa, değil mi?
O gece için hem zamanı durdurmanın hem de zamansız bir mekanda iki saat kalmanın çok da bir önemi kalmamıştı Ben için.
İki saniyelik bir hikayenin yanlış hikayesini görüp bunu karşı tarafa izah etmek tamamen güven işi. Güven kazanmak ise emek ve zaman ister
Ben, sadece Sharon’ın resimlerine ait ve onun da davetli olduğu sergiye Sharon’ın gelmesiyle aslında onun için ne kadar emek ve zaman harcadığını bir bakıma ona kanıtlıyor.
Öyle ki, Sharon’ın sergiye geldiğini fark eden Ben, kendisine teklif edilen New York’ta sergi fikrini hemen geri çevirip Güney Amerika’ya gitme hayalini yeniliyor. Bu, Sharon sergiye geldiğinde sadece kendi resimlerini gördüğündeki şaşkınlık Ben’in onun için harcadığı emeği ve zamanı fark etmesinin cevabı gibi.
Ve Ben party’de yaşanan durumu tekrar izah etmek üzereyken Sharon sözünü kesiyor ve serginin ona söyleyebileceğinden çok daha fazlasını söylediğini söylüyor. Zaman ve emek karşılık buluyor.
Ve final sahnesi
Ben, Sharon’a ona güvenip güvenmediğini soruyor. Aldığı cevapla birlikte ikisi için de zaman durduruyor. Filmin başında kendisine sorduğu “aşk nedir?” sorusunu da kendisi cevaplıyor.
Orada olmasını istiyorsanız, aşk zaten orada.
Gerek akıldan çıkmayan müzikleri, gerek bir an bile olsun temadan sapmayan dialogları ile gerçekten harika bir film.
Oyuncuların filmin konusuna çok iyi adapte olmaları ve filmi adeta yaşamış olmaları filmin güzel olmasında en önemli etken diye düşünüyorum.
Benzer duygusallıkta bir diğer hikaye incelemesi, Anayurt Oteli içinse Beykent Üniversitesi akademisyenlerden Yrd. Doç. Dr. Cengis ASİLTÜRK’in yazısına buyrunuz:
Anayurt Oteli – Zebercet’in Hüzünlü Hikayesinin Hukuk ve Vicdan Muhakemesi Açısından İncelemesi