1980’lerden itibaren Hollywood’un içinde olan fakat bağımsız sinemasından vazgeçmeyen Jim Jarmusch’un hayatını öğrenmeye ne dersiniz?
İçindekiler
Jim Jarmusch Kimdir?
HOLLYWOOD DEĞİL, JIM JARMUSCH
The Sons of Lee Marvin
Jim Jarmusch 1995-2016
Jim Jarmusch Sözleri
Jim Jarmusch Kimdir?
Jim Jarmusch, 22 Ocak 1953’te Amerika‘nın Ohio eyaletinde dünyaya gelmiştir. Tam adı James R. Jarmusch olan yönetmen, dünyaya alışılmadık bakış açısı ve bağımsız sinema için bir dönüm noktası olan filmleriyle tanınmaktadır. Fatih Akın‘ın en sevdiği yönetmen olan Jarmusch, Hollywood klişelerinden arınmış filmleriyle birçok yeni gelen sinemacı için ilham kaynağı olmuştur.
Ann Jarmusch ve Tom Jarmusch adında iki kardeşi vardır. Çok küçük yaştan itibaren yazar olmak isteyen Jarmusch, 1971’de New York’a taşınmıştır. Columbia Üniversitesi’nde edebiyat eğitimi almıştır ancak eğitimini tamamlamasına bir dönem kala Fransız edebiyatı okumak üzere bir yıllığına Paris’e gitmiştir. Bu dönemlerde Cinémathèque adlı sinemaya giderek birçok film izlemiş, yabancı sinemayı da keşfetme şansı bulmuştur. Burada Fransa’nın ‘Yeni Jenerasyon’ yönetmenleri olan Jean-Luc Godard ve François Truffaut gibi sinemacıların filmlerini izleyip onların tekniklerini filmlerine de yansıtmıştır. New York’a geri döndüğünde Del-Byzanteens isimli bir müzik grubuna katılmıştır.
HOLLYWOOD DEĞİL, JIM JARMUSCH
Seçeceği kariyer hakkında kararsız olan Jarmusch, New York Üniversitesi’nde sinema eğitimi almaya karar verir. Ancak bu okulun eğitiminden memnun kalmayan Jarmusch, okulu bırakma kararı alır. Kendisi bu durumu “Bana öğrettikleri şeylerin birçoğunu bilmemeliydim” şeklinde açıklar. Yönetmen, bu dönemde Nicholas Ray ve Tom DiCillo ile tanışmıştır. Ray ve DiCillo’dan sinematografi konusunda büyük destek alan Jarmusch ilk filmi olan Permanent Vacation’ı (Sürekli Tatil) o sırada aldığı bursun tamamını kullanarak çekmiştir. Filmde asistan yönetmen olan Sara Driver ile de bu proje sayesinde tanışmışlardır. Bugün kendisi de yönetmen olan Driver ile Jarmusch hala beraberdirler. Driver, bu filmle beraber Jarmusch’un Stranger Than Paradise ve Mystery Train adlı filmlerinde de oyunculuk yapmıştır.
Jarmusch, Permanent Vacation’ın ardından Stranger Than Paradise (Cennetten de Garip) adlı filminde, hayal kırıklığına uğramış 3 gencin New York’tan Cleveland’e olan tuhaf yolculuğunu anlatmıştır. Bu film, Hollywood klişelerini yıkıp alışılmışın dışına çıkarak modern bağımsız sinemada bir dönüm noktası niteliği taşımaktadır. Jarmusch, bu film ile Cannes’da aldığı Altın Kamera ödülü dahil olmak üzere birçok festivalde ödül kazandı.
1986’da Down By Law adlı filmde hapishaneden kaçmaya çalışan 3 mahkumun hikayesini anlattı. Bu mahkumları müzisyen arkadaşları Tom Waits ve John Lurie ve Amerikan sinemasına bu filmle giriş yapan genç bir Roberto Benigni oynadı. Jarmusch’un önceki filmleri gibi siyah-beyaz çekilen film, Cannes Film Festivali’nde Palme d’Or’a aday gösterilmiştir.
Aynı sene Roberto Benigni ve Amerikan komedyen Steven Wright’la Coffee and Cigarettes (Kahve ve Sigara) adında kısa bir film çekti. Saturday Night Live’da yayınlayan bu siyah-beyaz kısa film, yönetmenin başlattığı serinin ilk filmi olacaktı. Jarmusch 1989’da Memphis Otel ve Elvis Presley ile bağlantılı olan üç farklı hikayeyi ele alan Mystery Train (Gizemli Tren) adlı filmini çekti.
1991’de Winona Ryder’ın başrolünde olduğu Night On Earth (Dünyada Bir Gece) vizyona girdi. Bu film, yönetmene Independent Spirit Awards’ta En İyi Sinematografi ödülünü kazandırdı. Film, dünyanın 5 farklı şehrinde aynı anda gerçekleşen olayların bir noktada kesişmesini ele almıştır. Quentin Tarantino 1994’de gösterime giren Pulp Fiction adlı filmiyle, olayların kronolojik zamanlarıyla oynaması, farklı karakterler ve hikayelerin ortak bir noktada buluşması gibi hikaye tekniklerini Jarmusch’un 1991 yılındaki filminden ilham almıştır.
Yönetmen, 1993 yılında ilk ikisini çektiği Coffee and Cigarettes’in üçüncüsü çekmek için hazırlıklara başladı. Serinin üçüncü kısa filminin oyuncu kadrosu Tom Waits, Iggy Pop gibi önemli müzisyenlerden oluşmaktadır. Waits ve Pop bir kafede gerçekleşen sohbetinden oluşan 12 dakikalık siyah-beyaz film Kuzey Kaliforniya’da çekilmiştir. Bu kısa filmin üstüne geçen 18 yıl içinde 10 kısa film daha ekleyerek 2003 yılında vizyona sürdü. Film, ünlü aktörler, komedyenler ve müzisyenlerin bir yerde oturup kahve ve sigara içerek konuşmalarını ele alıyor. Yine ‘aykırı’ bir film yapan Jarmusch, bu kısa filmlerle insan psikolojisini ele alıyor. Farklı insanların, farklı gözlemlerini öne çıkarmış ve hayattaki tuhaf ve garip sessizliklere de önem vermemiz gerektiğini göstermiştir. Filmde oyuncu kadrosuna Cate Blanchett, Bill Murray, Steve Coogan, Alfred Molina ve hatta The White Stripes grubundan Jack ve Meg de dahil olmuştur.
The Sons of Lee Marvin
Jim Jarmusch’un tuhaf bir projesi olan The Sons of Lee Marvin yani “Lee Marvin’in Evlatları”, Jarmusch’un Tom Waits, John Lurie, and Richard Boes ile birlikte kurduğu, ünlü Amerikan aktör Lee Marvin’e adanmış gizli bir topluluktur. Gruba katılmanın tek koşulu Lee Marvin’e onunla akraba olabilecek ya da oğlu olabilecek kadar benzemekti. Dolayısıyla gruba kadınlar giremiyordu. Grup üyelerine “The Sons” (Evlatlar) adı veriliyordu. Şaka amacıyla kurulmuş olan grubun üyeleri sık sık bir araya gelip Lee Marvin filmleri izlerdi. Gruba daha sonra Iggy Pop, Nick Cave, John Boorman, Josh Brolin, Thurston Moore, Benjamin Biolay ve ünlü müzisyen Neil Young da dahil olmuştur. Jim Jarmusch bir gün barda tesadüfen Lee Marvin’in gerçek oğlu Christopher Marvin ile karşılaştığında Christopher, Jarmusch’a bu grubun varlığından rahatsızlık duyduğunu belirtmiştir. Bu diyalogdan sonra grubun devam edip etmediği hala bir gizemdir.
Jim Jarmusch 1995-2016
Jarmusch 1995’te Johnny Depp’in başrolünü oynadığı ve Robert Michum’un son performansını sergilediği Dead Man (Ölü Adam) adlı film için çalışmalara başladı. 19. Yüzyılda geçen filmi eleştirmenler acid-western, anti-western ve pop-western şeklinde değerlendirdi. Siyah-beyaz filmin müziklerini yönetmenin yakın arkadaşı Neil Young yapmıştır. Jarmusch bu filminde ‘yeraltı yönetmeni’ sıfatını bir kenara bırakmıştır. Film şiddet içeren ve zaman zaman sürrealist ögelerini yansıtarak Jim Jarmusch filmlerinde görmeye alışkın olduğumuz gerçekçilikten uzaklaşmıştır. 9 milyon dolar bütçeye sahip film, eleştirmenleri ikiye bölmüştür. Bazıları filme başyapıt derken; bazıları ‘yine Kızıldereliler’i olumsuz yönde gösteren bir beyaz adamın filmi’ yorumunu getirmiştir.
1997’de Year Of The Horse (At Yılı) adlı belgeseliyle bir “Son” (The Sons of Lee Marvin) olan Neil Young’ın çıktığı konser turunu ekranlara getirmiştir. Belgeselden iki yıl sonra 1999’da Ghost Dog: The Way of the Samurai (Hayalet Köpek: Samuray Tarzı) adlı filmi gösterime girmiştir. Film, Uzak Doğu dövüş teknikleriyle New Jersey’deki siyahi bir adamın hayatını birleştirir. Film, 1967 yılında vizyona giren Le Samourai’a benzetilir, Jarmusch da bu filmden ilham aldığını belirtmiştir.
Ludvig Hertzberg, Jarmusch ile 2001’de yaptığı röportajları Jim Jarmusch: Interviews adı altında kitaplaştırmıştır. Jarmusch bu röportajlarda çalışmalarını şu şekilde açıklamıştır:
“Ben önce bir hikaye tasarlayıp yazmak, onu senaryo haline getirmek ve sonra o senaryoya uygun oyuncular seçmek yerine, önce karakterlere kafa yormaya başlayıp, daha sonra onlar hakkında bir hikaye kurmayı ve yazmayı seviyorum. Hatta, bir vesileyle tanımış olduğum karakterlere uygun roller düşünmeyi daha çok seviyorum. Zaten bu yüzden, işe karakterleri belirleyerek yola koyulduğumdan, diyalog ve hikaye taslakları kaleme almak benim için çok daha kolay oluyor. Yine de önceden yazdığım metindeki hiçbir şeyi kesin saymıyorum. Oyuncularla prova yaparken hem doğaçlamaya geniş bir alan tanıyorum, hem de oyuncularla etkileşim sürecinde karakterlerim kendilerine başka yollar çizebiliyor. Dolayısıyla, hikaye de süreç içerisinde kökten değişebiliyor. Hikayesini böyle kurduğum bir filmi çektikten sonra da bir daha geri dönüp ona bakmıyorum. Film kendi yolunda gidiyor.”
2002’deki filmi Ten Minutes Older: The Trumpet’ten (10 Dakika İçinde: Trompet) sonra 2005’te, Bill Murray’nin rol aldığı Broken Flowers (Kırık Çiçekler) adlı filmi vizyona girmiştir. Filmde, oğlu olduğunu öğrenen bir adamın hem oğlunu hem de annesini arama çalışmaları anlatılır. Yeri geldiğinde dramatik, yeri geldiğinde komik bir şekilde anlatılan hikaye Jarmusch’a Cannes Film Festivali’nde Özel Juri Ödülü’nü kazandırmıştır.
2009’daki filmi The Limits Of Control (Kontrol Limitleri) gişede neredeyse 2 milyon dolar yapsa da hem sinema eleştirmenleri hem izleyiciler tarafından başarılı bulunamamıştır. Jarmusch yine rahat olduğu film türünden çıkarak, İspanya’da geçen bir suç filmi çekmiştir.
2013 senesinde 7 yıldır prodüksiyona sokmak istediği projesi Only Lovers Left Alive (Sadece Aşıklar Hayatta Kalır) vizyona girdi. 2005 yılında çekimlerine Tilda Swinton ve Michael Fassbender ile başlamak istediği film, stüdyolar tarafından reddedilince bütçe bulunana kadar rafa kaldırıldı. Fassbender’ın yerine Tom Hiddleston’ın geçmesiyle film için istediği 7 milyon dolarlık bütçeyi alan Jarmusch, iki vampirin asırlar süren ilişkisini anlattığı filmini çekmeyi başardı. Filmin müziklerini Jarmusch’un Carter Logan ile kurduğu grup SQÜRL yaptı. Film, Cannes’da Palme d’Or’a aday olurken, En İyi Film Müziği ödülünü kazandı.
Jarmusch’un 2016’da ekranlara getirdiği Gimme Danger adlı belgesel, yine bir “Son” olan Iggy Pop’un grubu olan The Stooges’ın (Iggy and The Stooges olarak da bilinir) kariyerini konu almıştır. Yine 2016’da gösterime gerin Jarmusch’un şu an filmografisindeki son film olan Paterson eleştirmenler tarafından büyük beğeni topladı. Başroldeki Adam Driver, Paterson adındaki bir şairi canlandırmaktadır. Film, Paterson’un hayalleri olan karısıyla paylaştığı hayatını ve şairin etrafındaki dünyayı yazılarıyla ve şiirleriyle ele alışını konu alır.
Jim Jarmusch Sözleri
‘‘Eski filmlere, yeni filmlere, müziğe, kitaplara, resimlere, fotoğraflara, şiirlere, hayallere, gündelik diyaloglarına; mimariye, köprülere, trafik levhalarına, bulutlara, suya, ışığa ve gölgelere önem ver.’’
‘‘Hiçbir şey orijinal değildir. Nereden ilham alıyorsan, ne senin hayal gücünü genişletiyorsa, onu çal. Sadece ruhuna direkt olarak dokunan şeyleri çal. Bunu yaparsan bu hırsızlığın özgün ve içten olur. Ve ne durumda olursan ol, Jean-Luc Godard’ın dediğini hatırla: ‘Bazı şeyleri nereden aldığın değil, onları nereye taşıdığın önemlidir.’ ’’
Siz, Jarmusch’un sinema ve film teknikleri hakkında dediklerine katılıyor musunuz?