”Bıçaklar Çekildi, Gagalar Kanlı!”
Brick (2005) ve Looper’dan (2012) tanıdığımız yönetmen Rian Johnson‘sın son filmi Knives Out, Agatha Christie’ye yıldızlar kadrosuyla dolu bir roller coaster’da selam vermeyi tercih eden bir yapım adeta. K Callan (Plummer’ın annesini oynamasına rağmen aslında kendisinden altı yaş daha küçük), Frank Oz, Christopher Plummer, Toni Collette, Michael Shannon, Jamie Lee Curtis, Chris Evans ve Daniel Craig’i (film aksanını tarihçi Shelby Foote’dan almış) aynı filmde toplamak ve bundan mükemmel bir ziyaret çıkarmak herkesin harcı olmasa gerek.
85. doğum günü partisinden sonraki gün, zengin ve meşhur bir suç romancısı ölü bulunur. Ünlü bir dedektif davaya dışardan atanır ve şüphelileri gözlemlemeye başlar. Ailedeki herkes bir şüphelidir ve soruşturma ısındıkça, paragöz aile ilk göründüğünden çok daha rekabetçi bir şekilde kendini göstermeye başlar.
Gotik atmosferli bir başlangıç ve Feng Şui’ye son derece aykırı döşenmiş bir malikanede geçen (azıcık boş alan kalsa aslında heykeller ve biblolar baya güzel ve hepsi kadraja yerinde giriyor; Viktoryen zamanlarda sıklıkla kullanılan kurukafa heykelleriyle de ”memento mori” yani her canlı ölümü tadacaktır motifi de mekana güzel yediriliyor), mükemmel oyunculuklarla ve başından nasıl işlendiği belli olan bir cinayetle karşı karşıya kalarak bindiğiniz trenden bir türlü inemediğiniz ve her durakta şaşırdığınız bir yapım Knives Out. Bu incelemeyi mümkün olduğunca keyif kaçırıcı detay vermeden yapmaya çalışacağım zira bu zevki siz de yaşayın istiyorum. Kaldı ki aslında dikkatli ve whodunnit türüne aşina gözlerin bazı ipuçlarını önceden toplayacağına da eminim. Benim için de bir sonraki çoğu hamleyi tahmin etmek zor olmadı ama önemli olan filmin buna rağmen keyif vaadini asla bozmaması.
Donut içinde donut karakterler
Hikaye her ne kadar özel dedektif Daniel Craig (Benoit Blanc) ve Harlan Thrombey’in hemşiresi ve yakın arkadaşı Ana De Armas‘ın (Marta Cabrera) etrafında (ikilinin bu sene No Time to Die‘da tekrar bir araya geleceğini de belirtelim) dönüyor gözükse de, rolü az olan ve hatta birkaç sahnede gözüken karakterler bile oldukça önemli yere sahip ve her biri o kısa zamanın bile sonuna kadar hakkını veriyor. Hepsinin çok eğlendiği ve aynı zamanda çok emek verdiği belli. Benoit Blanc, filmin başında arka planda flu bir şekilde seyirciye tanılırken sadece piyano tuşuna basıyor. Rastgele bastığını düşündüğümüz anlarda aslında diğer dedektiflere, o sırada sorguya çekilen ev sakinine ”dün eve kaçta geldin?” sorusunu sormak istediğini belirtiyor. Tuşa her bastığında bu soruyu sormasına dikkat edin. Bu da oldukça ince düşünülmüş güzel bir detaydı. Tıpkı filmin adının, Edward Packard’ın Choose Your Own Adventure kitabı “Who Killed Harlowe Thrombey?”e öykünmesi gibi.
The Sound of Music, The Return of the Pink Panther, Gandahar, Twelve Monkeys, A Beautiful Mind ve The Imaginarium of Doctor Parnassus gibi filmlerden tanıdığımız usta aktör Christopher Plummer‘ı ise yine kısa zamanda devcileyin ve eğlenceli alkışlar kopartıyor.
Bu Inceptionvari olay örgüsüne ve şahane kadroya Marta’nın kızkardeşinin izlediği televizyon dizisinde duyulan polis dedektifine ses veren Joseph Gordon-Levitt‘i de ekleyebiliriz. Levitt, yönetmenin 2012 yapımı Looper’ında da başrolde yer alıyordu.
Türe ilgisi olsa da olmasa da bu sıralar keyifli bir vakit geçirmek isteyen herkese bu şahane kadroyu ve bilindik hikayenin taptaze bir versiyonunu izlemelerini tavsiye ediyorum. Filmin altyazısında başlığı ”kılıçlar çekildi” olarak görülse de vizyona ”bıçaklar çekildi” olarak girdi. Bu da böyle bir detaydı. İncelemeden ziyade ”bunları biliyor muydunuz?”larla dolu bir yazının daha sonuna geldik.