🎙 Röportaj

Ailenizin ”Filmcisi” ve Hikaye Anlatıcısı: Derin Biricik İle Söyleşi

Derin Biricik Röportajı

#obiçimröportaj

Gökçe: Seni sinematik vloglarınla keşfetmiştim ve o günden beri takip eder oldum. Okurlarımız için sormuş olayım: Derin Biricik kimdir, neler yapar?

Derin: Biri bir gün “Ailemizin Sinemacısı” demişti. Hoşuma gitti yazdım bir yerlere. Ben kendime “filmciyim” demeyi seviyorum. Sinemacıyım diyemiyorum daha çünkü ilk uzun metrajımı çekmedim. (Hazırlıklarındayım) Hayatımı iki temel şey yaparak sağlıyorum. Filmler yapıyorum. İkinci olarak da çektiğim filmleri yaparken yaşadıklarımla ilgili bir şeyler çekiyorum. Youtube boyutunda bir senedir hayatımı yarı belgesel tadında kaydedip insanlar ile paylaşıyorum. Nasıl olduysa olay bir anda “belki birilerinin ilgisini çeker” ‘den “derin video at!” ‘a döndü. Film boyutunda ise çekirdek bir kadromuz var. Vloglarımda genelde gördüğünüz herkes “filmci”. Her sene neredeyse bir kısa film çekiyoruz ve festivallerde yarışıyoruz. Ekip olarak son birkaç senede 100’den fazla festival gezmişizdir. Ama hala benim için bazı kavramlar çok yeni. Bir yere gittiğimde “genç yönetmen” diyorlar. Ben buna alışamadım. Öğrenciyim sanki hala gibi hissediyorum. Bir sevdiğime bunu garipsediğimi söyledim. Bana “neyini garipsiyorsun kendini yaşlı mı hissediyorsun?” dedi. Ondan sonra bunu da benimsedim.

Gökçe: Baban Adnan Biricik’in kariyerinin şekillenmesinde etkisi oldu mu? Tiyatrocu ve karizmatik sesli bir babaya sahip olmak nasıl bir duygu? 🙂 Ortak projeler bekleniyor mu sizden?

Derin: Babamın tabii ki kariyerimin şekillenmesinde etkisi oldu. Daha çok küçükken onunla beraber setlere giderdim. Sanırım bu sayede daha 6-7 yaşındayken yönetmen kimmiş neymiş ne yaparmış gibi şeyleri öğrenmeye başladım. Ancak babam ve annem yıllardır hep kararlarımın arkasındaydı. Yetenekli ve destekçi bir baba.

Sinefil ve aynı şekilde destekçi bir annem var. Ortak projeler şimdilik bazı YouTube filmlerinde gerçekleşiyor. Ama ileride babamın içinde bulunmadığı bir film çekeceğimi düşünmüyorum.

Gökçe: YouTube serüveni nasıl başladı? Yarı belgesel tadındaki sinema dilini yaratmak ne güzel. Zor oldu mu formatın oturması yoksa kendiliğinden mi oluştu? (Tükeniş: YouTube Hastalığı filminde de değindiğin üzere YouTuber’lar bir süre sonra çıkmaza düşüyor genelde ya da başkalarından esinlenme ile mecburen devam ediyorlar)

Derin: Formatın oturması zor oldu. Youtube da yaptığım “sinematik vlog” fikri tamamen yaratıcı açlıktan çıktı. Amacım boş oturduğum günleri hayatımdan çıkarıp o günlere üretici bir şeyler koymaktı. Bu sayede kendimi görüntü, ses ve ışık tekniklerinde ilerletebilir. Hikayesiz bir günden hikaye çıkararak anlatıcılığıma bir katkısı olabilir diye düşündüm. Ama açıkçası ben hala formatın ne olduğunu bilmiyorum.

Bazı sabahlar uyanıyorum ve bir şeyler anlatmak istiyorum. O videonun konusu o oluyor. Bazen ise tamamen arkadaşlarım ve sevdiklerimle geçirdiğim günü çekiyorum. O videolarda hafif “The Office” tadı olmasını seviyorum. Elimde tek kamera olsa da çekerken diyalogların birbirine bağlanmasının izleyenleri bir show izliyormuş hissine sokuyor gibi düşünüyorum. Para derdi olmadan yapıyorum tamamen keyiften şu anda ve gerçekten dünyada en sevdiğim ikinci şey olabilir.

Gökçe: “Clickbait yapma Derin abi”leri dinleyince üzülüyor musun? Gerçekten hala işe yarıyor mu öyle başlıklar YouTube’da?

Derin: Üzülmüyorum. Üzülüyordum sonra bir gün üzülmemeye karar verdim. “If it works don’t fix it”. İlk başta yapmıyordum. Böyle tatlı sinematik isimler koyuyordum. Bir gün ilgi çekici isimlerin daha çok izlendiğini fark ettim. Bu aslında kendime karşı bir mücadele gibi. Şöyle açıklayayım: İnsanlar genelde clickbaitli videolara tıkladığında videonun tek amacı açılmasıdır. Ben ise kendime şöyle bir etik oluşturdum. Eğer ben %100’ümü verirsem ve video güzel olursa, insanlar o tıkladıkları videoyu izleyecek ve beğenecektir. O yüzden önce tıklatmam lazım. Bazen bu konuda deneyler yapıyorum üst üste iki videoyu birini clickbaitli diğerini normal atıyorum. İzlenme yarı yarıya düşüyor. Bu yüzden o konuda tek amacım insanların açacağı en iyi başlığı bulmak. Sonra da onlara bana clickbaitten kızmayacakları bir video sunmak.

Gökçe: ”Komşum Köpeğimi Öldürdü” kısa film projesinden bahsetmek ister misin? Türkiye’nin en büyük kısa film projesi olduğu yazıyor Twitter’ında ama sanırım ertelenmiş bütçeden dolayı.

Derin: Bütçeden dolayı değil aslında çeşitli sıkıntılardan ertelendi. Çekime 4 gün kala hem de. Alper Tunel (yardımcı yönetmenim) ve Arda Kaytan (yürütücü yapımcım) ile konuşuyorduk bir gün. İçime sinmeyen cast seçimleri ve ekipte bazı üyeler olmaya başlamıştı. Ve bir anda aydınlanma yaşadık. Bu kadar insan emeği ve para harcanacak bir işi eksik yapacağımıza erteleyelim daha iyi. O zaman için kırıcı bir karardı. Ama eğer bu kararı vermeseydik benim gözümde eksik bir film çıkacaktı. Şimdi o yüzden arka planda en ideal çalışmaları sürdürüyoruz. 2017’de yürütücü yapımcılığını yaptığım Alper’in filmini Cannes’a götürmüştük. 2020 için de Komşum Köpeğimi Öldürdü’yü düşünüyoruz. Ama hala çok işimiz var. “En büyük kısa film” projesinden ziyade bizim içinde bulunduğumuz en büyük iş. Pahalı ve büyük bir uzun metrajın 5 günlük çekimi gibi bir şey olacak. Proje neye evrilecek şu aşamada değişiyor. Ama bizim için önemli olan hem yeteneklerini bizim yanımızda kullanacak hem de gönülleri ile bizi destekleyen yüzlerce kişiyi yüzüstü bırakmamak.

Gökçe: Online izleme platformları (Netflix, Hulu, Amazon, HBO Now vb.) hakkında ne düşünüyorsun bir sinemacı olarak? Takip edebiliyor musun?

Derin: Televizyon ne ki? Eski medya. Açıkçası bu platformlar geleceğimiz diyordu insanlar. Ama gelecek şu an. İzlemeyi de bir parçası olmayı da çok seviyorum. Televizyonu ve bize sunduğu saçma sapan şeyleri yok etmesi ve bize seçenek vermesi hoşuma gidiyor. Öte yandan böyle bir “Netflix vs Sinema” muhabbeti var. İnsanlar gereksiz drama çıkarıyor üzerinden gibi geliyor. Bu platformlar sinemanın yerini alamaz. Televizyon çıktığında da sinema bitti denmişti. Ki Türkiye de bu neredeyse oluyordu. Ama sıyrıldı. Dünya da ilk sinemalar çıkmaya başladığında insanlar oyunculuk ve tiyatro konularında hassaslık göstermiş. Orada da sıkıntı olmadı. Bir şey yerini bulana kadar dolanır. Yerini tam bulunca insanlar rahatlar. Bunun dışında da bu platformlar ile ilgili tek beklentim yaratıcı insanların ulaşımını sağlamaları. Yurtdışında bir agent ile bu büyük şirketlere çok rahat pitching yapabiliyorsun. Çünkü dikkatli baktığınızda her türlü içerik var. Muhtemelen buralarda da neler yapacak veya yapacağını düşünecek insanlar var. Bir iletişim ağı onlar için hoş olabilir. Benim bile bireysel olarak aklıma neler geliyor.

Gökçe: Tolkien Film İncelemesi videonda bir internet dizisi üzerinde çalıştığınızdan bahsetmiştin. Ne gibi bir şey beklemeliyiz? Önden küçük ipucu almamız mümkün mü? Ayrıca çok teşekkürler sohbet için 🙂

Derin: Bahsedebilirim birazcık. Bundan neredeyse bir sene evvel karşıma bir proje çıktı. İlk başta hem kendi yoğunluğumdan hem de orijinal senaryodan emin olmadığım için girmedim. Bu yaşlarımda bir şeyleri yeni oturtmaya başladığım için aldığım işler ismim için önemli. Gelgelelim aylar sonra yapımcım farklı bir işleyiş düşündü ve benim kendi senaryo ekibim ile yazıp geliştirmeme olanak verdi. Bu çok ender bir şeydir. Güveni için de teşekkür ederim. Yaptık hazırladık. Şu an da ön ön hazırlığındayız. Metin şehir ve tarz hoşumuza gitti. 6 Bölüm olacak. Bir YouTube dizisinden çok izleyenleri görsel işitsel olarak kendine çekecek heyecanlı bir hikaye sunmak istiyoruz. 6 bölüm olmasının sebebi de bu. Bütçemizi maksimum kalite bir şey üretmek için kullanıp yurt dışında gördüklerimiz kalitesinde bir dizi çıkarmak istiyoruz. Zaten benim bakış açıma göre bunu sadece bu içerikler ile büyüyüp harmanlanmış yeni nesil yapabilir. Ben de çok teşekkür ederim güzel sohbetiniz için.

Paylaş
Yazar
Gökçe Duman