The Prom
2018’de Broadway’de sahnelenmeye başlayan müzikalden sinemaya uyarlanan film*, dört eski Broadway oyuncusunun, Emma Nolan’ın kız arkadaşını mezuniyet gecesine götürmesine izin verilmediği muhafazakar bir Indiana (Murphy’nin de Indiana doğumlu olduğunu belirtelim) kasabasına gelmesiyle yaşanan olayları konu alıyor.
*Aslında müzikal de gerçek bir hikayeye dayanıyor. Birazdan ondan da bahsedeceğim.
Narsist olmakla suçlanan ve son oyunları oldukça kötü eleştiriler alan bir grup oyuncu, basının övgüsünü kazanmak adına itibarlarını yükseltecek bir dava aramaya başlar. Tesadüfen Twitter’dan gördükleri Emma’nın hikayesi, ses vereceklerini düşündükleri bir dava gibi gözükür.
”Kendini iyi hisset” temasına yedirilmiş empati ve hoşgörü alt metinleriyle doğru mesajlar vermeye çalışsa da filmin, ‘‘erkeksi ördeği kuğuya dönüştürmek” gibi tabirler içeren şarkılarından oldukça rahatsız olduğumu söylemek zorundayım. Netflix’in son zamanlarda oldukça şikayet edilen özelliklerinden olan, müziğin sesinin patlaması ve konuşma seslerinin daha kısık olması sorunu burada da var ama bu sefer bu patlayan müzikal şarkıları anlamsız sözlerle birlikte dinlemek zorunda kalıyoruz. Üstelik bu tabiri kullanan da başka bir kuir karakter. Ezberleri bozacağız, kalıplardan taşacağız derken Emma’yı yine kendi normlarına uydurmaya çalışıyorlar. Emma takım elbise giymek istediğini söylemesine rağmen, kızın erkeksi olması ya da düzgün bir elbisesinin olmaması garipmiş gibi karakteri süslemeye çalışmaları oldukça komikti.
9 Kere Leyla‘da olduğu gibi, müthiş kadrosuna rağmen eli yüzü düzgün bir şeye benzeyememe talihsizliği maalesef The Prom‘u da vurmuş. Ryan Murphy, Meryl Streep ve Nicole Kidman işin içinde olunca beklentilerim aşırı yükselmişti ama çoğu şarkıyı ve sahneyi 1.5x hızda izlemeyi tercih ettim. 2.5 saate yakın sakız gibi uzayan boş hamura, düşünülmeden yazılmış şarkıları ve ses patlamalarını ekleyince hiç keyifli bir seyrin olmadığını söylemek zor değil. Neredeyse tüm şarkıların güftesi ve vurguları aynı. Hiçbiri aklınızda kalmıyor hatta müzikal uyarlaması olduğunu bildiğiniz halde şarkı girmemesi için dua etmeye başlıyorsunuz. Bir sahnedeki şarkısı dışında Nicole Kidman’ın neden orada olduğunu sorguladığım anları ise saymaktan yoruldum. Moulin Rouge!, Nine gibi müzikallerde başarısını izlediğimiz Kidman’a 2.5 saatlik filmde tek bir şarkıda yer verilmesi de hayal kırıklıklarımdan biriydi. Meryl Streep sevenler sonuna kadar izlemeye çalışabilir ama sıfır beklentiyle izlemeyi unutmayın.
Constance McMillen’in Gerçek Hikayesi
Gelelim The Prom’un arkasındaki gerçek hikayeye. Merak edenler ”2010 Itawamba County School District prom controversy” başlığındaki makaleyi detaylıca inceleyebilir. Özetle olay şu:
2010 yılında Constance McMillen, Mississippi Fulton’daki Itawamba Ziraat Lisesi’nde son sınıf öğrencisiydi. Kız arkadaşı ile mezuniyet balosuna gitmeyi ve takım elbise giymeyi planlıyordu. Buna karşılık okul kurulu tarafından okula gitmesi yasaklandı. McMillen, kurulun kararına itiraz etti; cevaben, yönetim kurulu o yılki son sınıf mezuniyet balosunu tamamen iptal etmeye karar verdi. McMillen ve ACLU, okula dava açtı ve bir federal mahkeme, okulu Amerika Birleşik Devletleri Anayasası Birinci Ek Maddesi haklarını ihlal etmekten suçlu buldu. Ancak yargıç okulu baloyu yeniden başlatmaya zorlamadı.
Green Day, Cat Cora ve Lance Bass gibi ünlüler, McMillen’e desteklerini göstermek için sosyal medya aracılığıyla bir araya geldiler ve McMillen ve kız arkadaşının homofobik tepki olmadan katılabileceği bir Second-Chance balosuna sponsor olmayı kabul ettiler. Filmde de buna benzer bir kurgu gerçekleşiyor ama gerçekten bu muhteşem kadro bile kurtaramamış. Belki bu filme ayırmak istediğiniz vakit içerisinde Murphy’nin yine Netflix’te yer alan Glee, Pose, Hollywood ya da Ratched yapımlarına göz atmanız daha verimli olabilir.